Kişilik: Tembel bir kişiliği vardır, azim yoksunu olmasına rağmen avlaması gerektiği kişinin peşini asla bırakmaz. Öldürene kadar durmak nedir bilmez. En büyük hobilerinden biri ise öldürdüğü veya büyük derecede zarar verdiği kişilerin kanlarını bir tüp içinde saklamaktır. Geçmişte başına gelenlerden dolayı böyle bir hobi edinmiştir. Günün çoğunu etrafta boşboş gezinmesine rağmen kelle avcılığı yanısıra yaptığı yazarlık mesleğinede var olduğunca sıkı sıkı sarılmıştır.
Geçmiş:
Spoiler
Yüzüme düşen kar taneleri… Soğukluğunu bile hissedemiyordum artık tek hissedebildiğim her tanesinin vücuduma bir iğne gibi batmasıydı. Kar yağıyordu kış olmalıydı, artık zaman kavramımı bile kaybetmiş olmam ne kadar üzücü değil mi? Bu kadar zengin bir adada herkes kendi karnını doyuruyorken, şöminelerinin karşısında şaraplarını yudumlarken benim burada bu soğuğun ortasında acı çekmem… Acınası bir yaşam sürdüğümün farkındayım ama elimden ne gelirse gelsin değiştirebileceğimi sanmıyorum. Hayatta karşıma ne fırsat çıktı ki bu lanet olası hayatımı değiştirebileyim. Azimli bir insan olmadığımı biliyorum ama şanslı bir insanım dokuz yaşında olmama rağmen başıma gelen bunca olayları atlatacak kadar şanslıyım. En büyük amacım bana acı çektirenleri bu dünya da yaşatmamak; eğer ben acı çekiyorsam, dünyada cehennemi yaşıyorsam onlara daha kötüsünü onlara cehennemi yaşatmadan ölüm acısını, sanki derilerini parça parça çekip canlarını yakacağım. Tabi bunları yapabilmem için önce güç sahibi olmalıyım ama emek harcamak bana göre değil. Bu kadar nefretimin sebebini; Dört yaşında küçük bir çocukken adanın en zengin ailesinin bir parçası olarak yaşarken… Uzaktan gelen bu ayak seslerinin, her zamankinden daha kızıl batan bu güneşin bu günlerime yol açacağını nereden bilebilirdim ki… Annem beni yatırmış kendisi de yatacakken başlamıştı evimizin içindeki haykırmalar ve çığlıklar… Annem, benim dünyalar güzeli annem yaralanmış olmasına rağmen, yoğunca kan kaybetmesine rağmen benim odama gelip, gözlerindeki o yaşlarla bana veda ederken beni odamdaki küçük dolaba saklamıştı. Küçücük boşluktan dışarıyı izlerken annemin gözlerimin önünde bazı korsanlar tarafından katledilmeleri unutulacak bir şey değildi. Annemin gözlerindeki o son bakış, bir yardım elinin uzamasını beklerken ki o son bakış… Ve benim o bakışa karşılık hiç bir şey yapamadan şoka girmiş bir şekilde o küçücük dolabın içinde beni bulmamaları için dua ederken bir yandan da korku ile altıma yaptığımı dün gibi hatırlıyorum. Kendimi kaybetmeden önce tek hatırladığım şey korsanlardan birinin, liderleri olduğunu tahmin ettiğim kişinin dolabın dibine kadar gelişi ve birkaç saniyeliğine de olsa göz teması kurmamızdı. O yüzü asla unutamayacaktım, o sakalları uzun, yüzünde façalar bulunan o yüzü hiç unutmayacaktım…
Dört yaşındaki bir çocuğun yaşamı boyunca yalnız yaşacağını düşünmek… Sevdiği bütün kişilerin gözlerini önünde katledilmesi ve sanki bu acıyı çekmek için hayatta kalmasıysa bir o kadar daha koyuyordu. O korsanın beni hayatta bırakması kendisi için yapabileceği en büyük hataydı. Azimli olmasam da intikamın ne demek olduğunu hayatımda başıma gelenlerden öğrenmiş oldum. İntikamımı almadan ölmemeye karar verdim, yaşadığımız ada büyük olmasa da North Blue’nun zengin olan adalarından biriydi. Herkesin gözü para ile o kadar ambale olmuştu ki, gözlerinin önünde biri ölse bile umurları olmaz, bir işi bile tek başlarına yapamayacak kadar tembel olduklarından sahip oldukları köleler bile ölse umurları olmaz, pili bitmiş bir oyuncak gibi kenara atıp yenisini elde edebilirlerdi. Hepsi aşırı şımartılmış küçük birer çocuk gibiydi, istediklerine sahip oluncaya kadar önlerine ne çıkarsa çıksın ortadan kaldırmayı çok iyi biliyorlardı. Küçükken evimize gelip bize yağ çekenler o felaketten sonra yüzüme bile bakmaz oldular, benimle olan bağlantılarını kesip dört yaşındaki küçücük bir çocuğu bu koskocaman dünya da ortada bıraktılar. Dört yaşındaki bir çocuğun North Blue’da ki bir adada, mevsimin her zaman kış olduğu bir adada üzerine giyecek bir şeyi bile olmadan hayatta kalmasını bekliyorlardı. İnsanlık… Bu kelime anlamını ne kadar yitirmiş değil mi? Eğer başıma bu olaylar gelmeseydi belki ben de böyle bir kişiliğe sahip olacaktım, belki bu olayın en iyi yanı kişiliğimi, kendimi para denen bu lanet olası şeye kaptırmayacak olmamdı. Bu beş yıl boyunca toplayabildiğim kadar bilgi topladım, hayatta kalmak için elimde ne geliyorsa yapmıştım. Ta ki karşıma bu korsanlar çıkana kadar, tahminimce bu korsanlar hayatımı tamamen değiştiren korsanların kuyruğuydu ve onlar hakkında araştırma yaptığımın farkındaydı.
Büyüklerinde dediği gibi eğer çok şey bilirsen birileri seni ortadan kaldırmak için gelecektir. Koskoca dokuz yıllık yaşamımın büyük kısmı olan beş yılı buralarda harcamıştım ve intikamımı almadan da ölmeye pek niyetim yoktu. Ama karşımdaki bu korsanların hayat tecrübesi ve fiziki güçleri benimkinin kat ve kat fazlasıydı. Yapabileceğim çok bir şey olmamasına rağmen yine beni öldürmemişlerdi, beni bir çöp misali adanın en arkasındaki şuan bulunduğum çöplüğe atmışlardı. Yüzüme düşen karlarında iğne gibi can acıtmasının sebebi de bu olsa gerek, güçlendiğimi sanıyorken aslında hiçbir şey yapamamak yine başladığım noktaya dönmek koyuyordu. Bıkmıştım artık adanın her tarafında bu beyazlığı görmekten, bıkmıştım artık insanların yüzünde ki o umursamazlığı görmekten… Hiç bu kadar usanmamıştım yaşamaktan, sevdiğim hiç kimse hayatta yoktu. Bu acımasız zalim dünya da belki de asla ulaşamayacağım o intikam için çabalamak bile saçmaydı. Kimsenin umuru olmayacaktı ölmem, hakkında birkaç bilgi öğrendim diye bile beni öldürtmek isteyen bu kadar çok kişi varken niye hayatta kalmalıydım ki… “İntikamımı alacak olursam hayatta başka ne amacım kalacaktı.” Sorusu kafamın bir köşesinde beynimi yiyordu. “Ya hiçbir amacım kalmazsa.” Düşüncesinin yerini doldurmam gerekiyordu ama beş yıl boyunca sadece intikam peşinde koşuyordum… Belki de her şeyin bitmesi gereken yer bu çöplüktü, okyanusun o çalkantılı, karanlık dalgaları beni çağırıyordu kendisine… “Gitmeliyim.” Diyordu içimden bir ses “Öbür tarafta bekleyenlerim var.” Diye devam ediyordu. Yüzümü kesen, vücuduma dokunup acı veren kar tanelerini bile hissetmez olmuştum. Usulca yaklaşmıştım, çöplüğün kenarına bakıyordum aşağı.
Vücudum gecenin karanlığında denize doğru yol alırken bir şey beni ensemden yakalamıştı. Kendime geldiğim anda yaptığımın saçmalığın ve başıma gelenin ne olduğunu anladığımda başlamıştım çığlık atmaya…
Ayaklarımın tekrar toprağa değeceği fikri beni hiç bu kadar mutlu etmemişti. Niye bu kadar sevindiğimi bile bilmiyorken hala hayatta olduğumu bilmek bana inanılamayacak kadar büyük bir mutluluk vermişti, hala nefes alabiliyor olmak… Hayata tekrar başlamış gibi, üzüleyim mi yoksa sevineyim mi karar veremiyordum.