Karanlık en nefret ettiğim şey... ve bu bana verilen güç evet ölmek istememiştim ama karanlıkta kalmayıda istememiştim.Karanlıkta kalmamak için bile kendimi öldürebilirim en azından ruhum kör olucak değil...
Karanlık beni hep tiksindirdi, iğrenç karanlık kimse kimsenin yüzünü göremez ne olduğunu bilemezsin.Çocukluğumdan bu yana karanlıkta bu kadar fazla kaladığımı hatırlamıyorum.Eskiden babam bana hikayeler anlatırdı şeytanların gölgelerde sakladığı karanlığın onları kamufile ettiği hikayeler o günden beri karanlıktan korkarım, hatta yatarken bile yanımda mutlaka bir mum olurdu ancak şimdi zifiri karanlık hakim.Daha nerede olduğumu bile bilmiyorum günlerdir körüm kendi kayığımdamıyım onu bile bilmiyorum eskş talaş kokusuna bakarsam ve küçük deliklere bu kesinlikle benim eski teknem.Babam teknenin sorun çıkaracağını taa yolun en başında bana söylemişti keşke onu dinleyip daha sağlam bir şey alsaydım...Neyse! Neyse! en azından istediğim şeyi yapıyorum mis gibi deniz havasını alıp maviyi tahta ile deliyorum insan bundan fazla ne ister ki?
Erzak istemesi gayet doğal gurultuları dışarıdan duyan birisi beni bir evsiz sana bilirdi...Çaresizce en azından gözlerim açılana kadar teknenin deliklerini el yordamıyla bulup üstümde başımda ne varsa deliklere yama amaçlı sıkıştırmaya başlamştım.Çoktan akşam olmuştu ya yavaş yavaş gözlerim açılıyordu yada açlıktan ölüyordum çünkü bu gördüğüm mehtap değilse cennetti...
Yarı görür halde bulanık gözlerimle mehtabı izleyerek uykuya daldım...Kalktığımda tepemde daire çizen deniz kuşlarını görüyordum tekne sallanmıyordu açlıktan yürüyecek halm yoktu kılıcımı baston gibi kullanarak ayağa kalktım ve bektığımda görünen ilk manzara kumsala vurmuş yarısının olup olmadığı belli olmayan teknemdi."Ben neredeyim?"diyerek gezinmek için dışarı çıktım.
Biraz rahatlamıştım silahlarım ve kılıcım yerindeydi eksik pek bir şeyim yoktu.Ancak aklımdan geçen insanların neden bir birleri ile savaştığı ve o cücenin cesedini çiğnemekti.Onu Rebellion ile öyle bir doğrayacağım ki parçalar bile bir insana ait gibi görünmeyecek...Ayağa kalktım istifimi bozmadan yürümeye başladım saldalımın yanına gittim gece olmasını beklemeye başladım.Gece olunca beni attıkları arka kapıdan Kage kage meyveisnin gücü ile içeri sızmaya çalıştım.
-- Edited by MorganHenry on Saturday 21st of July 2012 11:58:42 PM
Açlığın ve susuzluğun verdiği o bitkinlik ve yorgunluka birlikte etrafta başı boş bir çöp gibi gezinirken, vücudunun kontrolünü yitiriyorsun ve yere kapaklanıyorsun. Gözlerini açtığında daha önce hiç bulunmadığın bir ortamda buluyorsun kendini. Demir parmaklıkların arkasında bir mahkümün dünyayı nasıl bir şekilde gördüğünü anlayabiliyorsun yavaşça. Etrafta koşuşan marineleri gördükçe biz marine üssünde olduğunu farkettin. Seni niye içeri tıktıklarını merak ediyorken, marinelerden biri senin kendine geldiğini farkediyor ve diğer marineleri çalışıyor. Bulunduğun koğuş marineler ve onların elindeki sana dönmüş tüfeklerden geçilmiyor. Marinelerden biri sana bağırarak "Kimsin ve bu adaya neden geldin?!" şeklinde bir soru yönlendiriyor.
Gayet kuru bir öksürükle kan revan içerisinde nefes almaya çalışıyorum.Donanmadan bir adam bena bir şeyler söylüyor ancak bilincim olabildiğine kapalı ve bir o kadarda yorgun hissediyorum kendimi...Bilinç siz bir şekilde adamlara doğru yaklaşıyorum, yağ gibi olmuş tükürüğümü sesli bir şekilde yutuyorum ve sesim çıktığınca "Su!...Lütfen su verin..." diyorum.
Marine önüne bir tas suyu attıktan sonra kafanı tasın içine sokup seni bir sinekmişçesine eziyor. Sudan istediğin kadar içmene bile izin vermeden seni iki tane marine sürükleyip, Kapısında Komutan Axel yazan bir odaya sokuyorlar. Anlayacağın gibi şuan marine üssünün en yüksek rütbeli kişisi ile karşı karşıyasın. Adam ufak tefek hatta toplum içinde olsanız kimsenin dikkatini çekmeyecek kadar sıradan birine benziyor. Aklından bu adamın nasıl komutan olduğunu düşünürken adam sana çok tiz bir sesle marineni sorduğu soruyu soruyor. Diğer marinenin aksine sesinde hiç öfke yok sadece merak bulunmakta.
"Şu durumda adımın veya nereden geldiğimin bir önemi olduğunu zannetmiyorum..."dedim sora nefes nefese ayakta zor dururken bir anda kendimi düzeltme çabasına girdim, eskisi gibi dik durmaya çalıştım ancak ne zaman belimi doğrultsam adımlarım karışıyor dengemi kaybediyordum.Direk olarak komutanın gözüne bakarak "Donanma hep adaletten bahsederdi...Bende onların adaletine güvendim günlerdir aç susuz denizde sürükleniyordum hatta bir ara bayılmıştım."nefesim kesilmişti açlığımdan midem ölesiye gurluyordu ki neredeyse sesimi bastırıcaktı.Bu gurultuyu bastırmak istercesine mide tutup iki büklüm hale geldim bir ara yere düşer gibi oldum ancak etrafa elimi tutarak"Adalet aç ve susamış bir insana silah doğrultuyor...İronik değil mi?"biraz ara verdikten sonra "Balıkçı teknesindeki berduş bir kediden korkan bir köepk gibi..."dedim daha fazla konuşacak gücüm kalmamıştı sanki son anlarımı yaşıyormuşcasına Marine Komutanına baktım...
Komutan cümlelerini bitirmeni bekledi. Yüzündeki ifade hiç değişmemesine rağmen bir saniyeliğine ortadan kaybolup hemen önünde belirdi ve bu kadar küçük bedenden nasıl böyle bir tekme yiyebilirim diyemeden, kendini duvara çakılmış bir şekilde buldun. Hep açlığın hem de çakılmanın verdiği acıyla inlesende komutan yanına gelip o kısacık boyuyla seni duvardan tutup çıkarmış. Camın kenarına götürüp, camdan dışarı bakmanı sağlamış. Gördüğün şeye inanamıyordun. Kan ve ölü bedenler, insanlar birbirleri ile savaşıyordu. Komutan sana dönüp "Ve sen bu olayların arasında sana yardım etmemizi mi bekliyorsun? Kaç tane askerimi kaybettiğimi bile bilmeden, dünyanın nasıl bir bok çukuru olduğunu bilmeden burda bana nutuk atabileceğini mi sanıyorsun? Götürün şu gerizekalıyı gözümün önünden. Biraz yemek verin ve üssün arkasındaki kapıdan atın şunu dışarı" diyor. Ve marinelerde emirlerine uyum seni biraz doyurduktan sonra dışarı atıyorlar.
Gecenin karanlığında sızma çabaların başarılı oluyor ama içeri sızdığın anda kapının etrafında yaklaşık dört tane marine bekliyor. Marine üssü korumalı elden bırakmayacak gibi görünüyor, karanlık olduğu için seni farketmemelerine rağmen çıkaracağın en ufak bir ses bile yerini belli edebilir. Kafanın içinde içeri nasıl sızabilirim soruları geçerken, başka bir marine gelip dört marineden ikisini çağırıyor. Gidişlerinden anlaşılacağı gibi pek iyi haberler yoktu ama şansına sadece iki marine kalmıştı ve onlarda birbirleri ile sohbet ediyorlar. Birinin üsse sızabileceğini, hele hele arka kapıyı kullanabileceğini hiç düşünmüyorlar.
Marinelerden sadece iki tane kalmıştı kolay lokma gibi görünüyordu gözüme; ancak onları öldürmem en küçük bir aksilik bile planı bozabilir gibi görünüyordu.Buradan geçersem yakalanma olasılığım yüksek gibi görünüyordu gözümde.Bu ikisini haklasam bile diğer iki marine görev yerine geldiğinde alarmlar ötecek eğer onların gittiği yolu takip edersem muhtemel bir ihtimal olan yedek devriyelerin gözüne çarpıp yine yakalana bilirdim en mantıklısı bir süre daha gölgeler içinden yol almak diye düşünerek geri gölgelerin arasına daldım.
Anladığım kadarıyla bir sorun vardı girişlerdeki askerler geri çekildiğine göre büyük bir sorun olmalı, hatta askeri bir sorun olmalı acaba sabah insanların bir birine saldırmasıyla ilgili bir olay olabilir miydi....Babam bana küçükken gerçek adaletin" hasta ve yardıma ihtiyaç duyan kimselerin kalbindeki mutluluktan geçer" derdi aşağıdaki insanların kesinlikle yardıma ihtiyacı vardı, ayrıca o kısa boylu caninde kafasını duvarda sürterek parçalamak istiyordum en nihayetinde o da hükumetin gücüne değer veren bir yaratıktı...Hala yorgundum ancak kızgındım da o cüceyi düşündükçe sinirim tavan yapıyordu ancak cüce denilip geçilmeyecek kadar da güçlü birisi bu nedenle sakin davranmam gerekli.Şu ana kadar fark edilmemiştim belki mahkumlarla konuşmak bu gece için daha karlı olurdu.Tedbir amaçlı gölgelerin yakınından yürüyerek mahkumların bulunduğu alt kata inmek için yola çıktım...
Mahkumların bulunduğu koridora indiğinde üç tane nezaret var. Ve bunlar normalden fazla bir şekilde mahkumla doldurulmuş. Gardiyan ise elindeki rom şisesini dibe kadar vurmuş, alemlerden alemlere uçmuş şekilde, sızma ile sızmama arasında gidip geliyor. Etrafta olan bitenden haberi olmasa da vücudu iri yarı ve zaten üzerindeki yorgunluk sıkıntı yaratabilir.
Gardiyana sessiz bir biçimde öldürmem gerekliydi.Ancak buradan sonra yaptıklarımda daha dikkatli olmama gerekliydi.Küçük bir yanlış bile tüm karargahın bana saldırması anlamına gelebilir.Bundan önce diğer insanlarıda kurtarmam gerekli bu şekilde böceklerle onlar uğraşırken "Atom karınca"yı ben halledebilirim.Bu hengame sayesinde küçük bir gemi kaçırıp kaçabilme olasılığım da var...Planı devreye sokmak için karanlık bir köşeden hücreye sızmak için meyve gücümü kullanmaya çalıştım.
Gardiyan zaten sızmaya yakın bir halde olduğu için seni fark etmedi bu sayede artık hücredeydin hücrenin içinde iki kişi yatıyordu bir ranzada yatıyorlardı ve köşede ufak bir tuvalet birde buzdolabı vardı ama dolap çalışmıyordu içinde sadece su vardı ama hücrenin içine giremiyordun çünkü kapılar kairoseki den yapılmış ve artık gardiyan sızmıştı ortaya çıkabilirdin ...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Rp in: Mahkumlar sesini duyuyor ve biri ayağa kalkıp fısıldıyarak ''Sende kimsin ve burda ne arıyorsun ama bizi kurtarıcaksan anahtarların yerini biliyorum.Gardiyan her gece uyumadan önce anahtarları pantolonun içine atar ama o çok güçlü çok dikkatli olmalısın eğer anahtarı ele geçirirsen hemen bir kaç kişiyi kurtar ve yardıma gelelim.'' dedikten sonra bir nefes alıyor ve kapının hemen dibine oturuyor...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Zaten elimi attığım kılıcımı iyice kavradım ve kınıdan çıkarttım.Diğer elimi gardiyanın ağızını kapamak için yüzüne doğru götürdüm ve kılıcımı kafasını tek seferde kesecek konuma getirdim.
Rp out:Editleme yapamıyorum. Rp in:İnsanlar garip yaratıklar...Horul horul uyuyan bir gardiyan demek ne kadar basit ne kadar iğrenç...Mahkumlar umarım düşündüğüm gibi işe yararlar yoksa yaptığım sadece rüzgarda dağılan yapraklar gibi etki edecek...Sanırım bu göze almam gereken bir risk ancak gardiyanı sessiz bir biçimce tek hamlede gerçekten öldüre bilirmiyim!? Kolay görünüyor ancak bu mahkumların başına koyulduysa güçlüde olmalı...Fark etmez cezası ölüm olmalı elimden gelen tek şey bu zaten diye düşünürken bir elimi gardiyanın kafasına götürdüm diğeriyle ise kemerimdeki bıçağı yavaşça çıkarttım.Ardından hücre kapılarının kairoseki denen taştan olduğunu hatırladım demek ki bu adamlar şeytan meyvesi kullanıcısı..."Mükkemmel!" dedim kendi kendime içimden ve elimi gardiyanın ağızına dayayıp bıçağı şah damarına doğru hızlıca savuruverdim.
Gardiyan zaten uyuyordu hiç bir karşılık veremedi ve oracıkta öldü bacaklarını salıncada pantolonundan aşağıya anahtarlar düşüverdi mahkumlar seviniyordu hemde deliler gibi ama çıt bile çıkaramıyorlardı derken arka taraftan bir sevinç çığlığı duyuldu adam bağırmıştı ve çoğu kişinin dikkatini çekmişti belki denizcilerde bunu duymuştu artık çabuk davranmalıydın....
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Her şey yolunda gitmekdeyken bu adamın bağırması...Yapılacak bana başka bir seçenek bırakılmamıştı kargaşa çıkartmalıydı.Anahtarı gardiyanın cesedinden aldım kapıyı açtım, içerideki admalara dönerek "Salağın bağırması denizcileri muhtamelen buraya çekecek...Cephanelik nerede ve Şeytan meyvesi kullanıcıları kimler!?"
Toplamda 20ye yakın kişi vardı ve 5 kişi şeytan meyvesi kullandığını söylüyor bütün anahtarlar elinde 10 hücre ve 10 tane anahtar hepsinin giriş farklı üstünde numara tarzı herhangi bir şeyde yok kapıları rastgele açmalısın ve açmaya başladığında 3. kapıyı daha açamadan 10 tane normal denizci geliyor ve başlarında da bir çavuş var toplam 11 kişi ve çavuş saldırmalarını söylüyor...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Denizciler basit yem gibi görünüyor onları kolayca halledebiliriz...Hatta o on denizciyi kurtardığım ilk kafestekilere bıkaıp anahtarı ikinci hüredeki adamara verip işi hızlandırabilirim diye düşündüm.Anahtarı mahkumlardan birisine fırlattım, ve çavuşa doğru silahımı çekip ateş açmaya başladım.
Çavuşa doğru giden mermilerini çavuş hızlı bir şekilde kılıcını çekiyor ve mermilerin yönünü değiştiriyor bunu yapmak çok büyük bir maharet ister diğer 10 denizci ise üstüne doğru saldırıyor hepsinin elinde bir kılıç var bir tanesi hariç iri yarı bir adam senin üstüne hiç bir aleti olmadan saldırıyor çavuş ise en arkada ayakta bekliyor o 10 denizci seni yenecekmiş gibi bir eminliği var ve o 10 denizciden en yakın olanı 3 metre uzaklıkta...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Saldırılara karşı şeytan meyvemi kullanmam ileriki saldırılarda gücümü zayıflata bilir hatta körlük bile geçirebilirim...Kılıcımla güçlerini ölçmem gerekli öncelikle...Adamlara dönüp "Yardımınıza ihtiyacım olacak!" dedim sinirli bir sesle ve kılıcımı çekip saldırıları savuşturmak için pozisyon aldım kendi kendime sürekli "Gücümü kullanamam lazım!" diyip duruyordum...
Saldırı yapmak tehlikeli olacak karşında 10 tane denizci var yanına iki kişi geliyor birisi sarı saçlı genç bir çocuk ve diğeri ise kızıl saçlı değişik bir gülüşü olan manyağın teki 10 tane denizci üstünüze geliyor yanındaki iki kişi bir kelime bile etmeden marineler saldırıyor birsi ilk olarak tekmeyle dalıyor ve 10 tane denizci bir bulut içine giriyor sarı saçlı çocuk elleriyle bir şey yapıyor bu gücü sanırım o kullanıyor kırmızı gözlü çocuk ise bulutun içine dalıyor daha 1 dakika bile geçmeden 10 tane denizci yerde beliriyor karşınızda sadece bir çavuş kaldı diğer tüm mahkumlar ise arkanda belirdi çavuş cebinden bir den den mushi çıkardı ve ''Zindandan kaçanlar var çabuk yardıma gelin'' diyor kılıcını çekip senin üstüne koşuyor ve ''Bu senin suçun aptal herif buradan sağ çıksan bile dışarıda rahat bir ömür yaşayacağını mı sanıyorsun'' diyor ve önündeki 2 kişinin arasından hızla geçiyor ve sana doğru yaklaşıyor...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Adamın konuşması beni sadece eğlendirmişti... Adama dondüm "kahramanlar...suçlular...hiç biri rahat hayat yasamazlar, Kahraman olmak diğer insanları korumanı gerektirir sorumlulukların olur onlara karsı, suçluların ise tek farkı tek sorumlulukları yasamak olmasıdır... Kahramanlar ölür... Ben yasamak istiyorum..." derken hızla kılıcımı cavusun saldırısını bloklama ve bir ihtimal zarar verir diye savurdum...
kılıcını çektiğinde sadece savuşturabilmiştin ama adamın vuruşu çok güçlüydü seni bir kaç metre geriye fırlatıyor öndeki iki adamda fırsattan istifade kaçıyorlar ve gözden kayboluyorlar 2 kişi kaçmıştı ama çavuş denizcilee haber vermişti artık hızlı olmalıydın her saniye seni için değerli bir durumda...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Çavuş'un saldırısı fazlasıyla güçlüydu yapabileceğim seyler kısıtlıyor bu durum; lakin meyvemin gücünü bilmemesi onu tuzağa cekebilecegim anlamına gelmekte onu duvar diplerine doğru surmeliyim... Tabancamı çıkarttım sol elime aldıktan sonra adamı en yakın gölgeye sürmek için kılıcımı savurmaya başladım bunu yaparken mahkumlara " Birlikte kalın bir birinizden ayrılmayın... Herkes onar kisi olarak iki gemi çalsın gemilerden birisi en yakın adada beni beklesin!" dedim.
Çavuşla sen tek başına kalıyorsun çavuş kılıcını indiriyor ve '' Yaptığın hatayı tahmin bile edemezsin burada sen ve ben tek başımıza kaldık bu dövüşü kazansan bile dışarıda zaten durmadan savaşlar oluyor 20 tane mahkumun 10000 tane marine askerini yenip gemi alıp kaçacağını mı düşünüyorsun buradan çıksan bile tek başına bu adadan ayrılamazsın tabi 3 kilometre boyunca aralıksız yüzemiyorsan ahh deniz krallarını unuttum burdan çıkman artık imkansız'' diyor ve kılıcıyla durmadan sana saldırıyor...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Saldırıların bir açık noktasını bulmam gerekli buradaki mücadelemi kazansam bile disaridakileri yenebilecekmiydim?... Umutsuzluğa kapılacak zamanım bile yok onu hemen yenmem gerekli. Saldırıları arasından kılıcımı kolumun tersiyle yüzüne doğru savururken kafasını hedef akdimi dusundurtecek sekilde yakın bir yere ateş ederek arkadaki gölgeyi hedef alıyorum ve ayaklarının altındaki gölgeden çıkartmak için hamlemi yapıyorum.
Adam meyve gücünü bilmediği için hiç bir karşılık veremiyor etrafına bakınıyor ve seni arıyor ama seni bulamayınca kılıcını kınına sokup kaçtı diyerek döndüğünde yüz yüze geliyorsunuz inanılmaz bir şaşkınlıkla adam sana bakıyor ve bir adım geriye attıktan sonra yere düşüyor ardından ''S.. Se.. Sen bunu nasıl yaptın pislik herif ışınlanma meyvesimi yedin yoksa'' diyor ve duvara kafası deyiyor yüzündeki korku hala devam ediyor...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Adama kustahça bir bakış atıyorum ardından istemsizce bir gülümseme beliriyor yüzümde... Adama yakalandığım ve kılıcımı duvarın gölgesine dik bir konuma getiriyorum, adama bakıp " ışınlanmak yanlış bir tanım olur esasen... Ben gölgeyi maddelestirme ve boyutlastirma gücüne sahibim. Bir inorganik veya organik koloniyi gölgeyi boyutlastirarak başka bir gölgeye transfer ederim bir çeşit ısınmana sayılabilir..." dedim ve kılıcı duvarın dibindeki gölgeye dayayarak "kişisel değil... Kuro shi..."dedim kısık bir sesle ardından "TOGE NO KAGE!!" diyerek kılıcımı gölgeye soktum ve onu öldürecek bir yerden çıkartmak için saldırımı yaptım...
Saldırın başarılı çavuşu öldürdün ve önünde kimse yok artık dışarı çıkabilirsin ama bu ülke her zaman savaş içinde olan bir yer belki meyven sayende kaçabilirsin ama tüm marineler bu seviyedeyse senin için kolay olacak gibi ama dışarıda daha fazla kişi olacağı kesin ve yolladığın adamlar büyük ihtimal gemiyi daha kaçırmamışlardır çünkü çavuşu çok çabuk öldürdün...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Bu adam çavuş bana da en yetkili kisi yani teğmen saldirdi , 20 kisiyi yenmek o iki şeytan meyvesi kullanıcısı icin cocuk oyuncagiydi gercekten bunu başarabiliriz diye düşünerek yürümeye adamları takip etmeye başladım.bir yandaki silahımı doldururken aklıma teğmenin saldırı stili geldi gercekten onu yenebilirmiydim?... Bir süre durakladiktan sonra haraketlerimi hızlandırdım adamlara ulasınca onların haraketlerini izlemek durumu görmek ve tartmak amacıyla yavaşça yoluna devamettim...
Dışarıya çıktığında gördüklerin seni şaşırtıyor kurtardığın 20 adamın 20side yerde kanlar içinde duruyor ve karşında bir albay olduğunu görüyorsun albay bu adada bir albay yoktu demek ki anonsla en yakın adadan gelmiş hem tek başına kalmıştın hemde karşında bir albay vardı bu iş gittikçe tehlikeli olmaya başlamıştı...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Albay gercekten mı bu kadar ciddilesmismiydi... Ne yapmalıydım tek basıma bu kadar adamla mücadele edebilirmiydim... Denemem gerekli en azından o yirmi adamın onuru icin... Gücümü kullanıp ayağımın dibindeki gölgeye ateş edip farklı yerlerden albayın üzerine hedef alıyorum...
Albay mermini fark ediyor ve zıplıyor ardından yere inince aşırı derece hılı bir şekilde kılıcını çekiyor ve sol bacağına sallıyor diğer elinide sağ bacağına doğru yumruk olarak atıyor bunlardan sadece birini karşılayacabilecek zamanım var hangisinden kaçacaksın inanılmaz bir stres ile doluyorsun..
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Tek bir yumruk beni öldürmez düşüncesiyle kılıcımı çektim onu karanlığa çekmem gerekliydi ancak onu yensem bile yüzlerce adam daha vardı tek çarem anlaşmak diyerek albaya seslendim " ikimizden birisi bu dövüşden sag çıkacak benim tek istediğim adamların onurunu korumak... Seni yendiğim takrirde izin ver adamları götüreyim buradan!" diyerek saldırısını savunmak icin kılıcımı ve silahımı çektim.
Albay seni hiç dinlemeden yumruğu bacağına atıyor ve geriye doğru çekildikten sonra bacağında bir acı hissediyorsun kanıyor bacağın diken gibi bir şey saplanmış o sırada albay konuşmaya başlıyor ''Canın acıyor değil mi öleceksin o diken 100.000 insanı öldürebilecek kadar zehir taşıyor en fazla yarım saatin var son dakikalarını iyi geçir'' diyor ve gözden kayboluyor bacağında zehirden dolayı ağrımaya başlamıştı...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Eğer gercekten bu tip bir zehirde yapabileceğim çok az şey var... Dikeni çıkartıp cebine koydum. Acı icinde yere yığıldım kusağımdan bıçağımı çıkarttım gömleğimin kolunu iki parçaya böldüm, biriniyaranin biraz üstüne sıkıca bağladım diğer parçayı dolaylı dişlerimin arasına sıkıştırdım. Bıçağı yaraya en yakın damara dayayip kestim , ve yarayı emip tükürmeye başladım umutsuzca...
Yaptığın şeyler hiç bir işe yaramıyordu aksine zehirin daha hızlı yayılmasını sağlıyordu ayağının üstüne basamıyordun savaşın ortasında çaresizce kalmıştın ve zehirin etkisiyle gördüklerin bulanıklaşıyordu ama bayılmıyordun çünkü yaran çok fazla acıyordu bu seni ayakta tutuyordu en azından şimdilik...
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Bu sekilde... Bu sekilde öldmem... Bilincimi kaybetmeye yüz tutmuş bir sekilde fısıltı kadar sessiz bir sekilde "ayağa kalk..." demiştim bu söylemin benim küçüklüğümde büyük bir yeri vardı..; Ailemin öldürüldüğü gece annem beni odalarinda kilere açılan panik tünelinden kaçmam icin yollamıştı ancak ben kapıyı aralık bırakıp her şeyi izlemeyi tercihetmistim... Adamlar içeri girdiklerinde etrafı aramaya baslamislardi babam sireninde oracikta öldürülmüştü. Annemse kaçtığından emin olmadıgı icin odaya girmelerine engel olmak icin feda etmişti kendini tüm olaylar gittiğinde ben ağlarken babam son gücüyle surunerek geliyordu kendi kendine " ayağa kalk!" diyordu. Kiler kapısından suzulen ışık buzmesini görüp sesini duyunca gözlerime dik dik bakarak " AYAĞA KALK! ben seni dizlerin üstünde atlayarak ölmen icin değil ayaklarının üstünde yaşaman icin yetiştirdim!" diye bağırmıştı sıra bendeydi... Kendi kendime hit gide yükselen bir sesle " ayağa kalk demeye başladım, tüm gücünü etrafımda toplamaya başladım kılıcımdan destek alarak yarı bilinçli bir halde albayın coktan kaybolmuş silüetine doğru "AYAKTAYIIIM!" diye bağırmıştım. Kalan gucumle albayın pesinden yürümeye en azından sürünmeye başladım...
Hafifte olsa bilincin yerindeydi tam ayağa kalkıp yürüyecekken omuzunda bir el hissettin ve seni gökyüzüne bakacak şekilde yere attı bu adam marine kıyafeti giymiyordu üstünde bir doktor önlüğü vardı tam kurtuldum diye düşünürken yüzüne bir tekme yiyip orada baygın bir halde yerde kalmıştın ama gözlerini açtığında yaşadığına şaşırmıştın çok sevinmiştin sağ bacağına baktığında ise her şey normaldi doğal bir şekilde hareket ediyordu ama metaldendi bu adam bacağına naptığını öğrenmek için yataktan kalktın ve odanın kapısından çıktığın anda bir gemide olduğunu anladın....
__________________
Kötülere karşı acıma duygusu beslemem.Ancak aile farklı birşey.
Bacağıma ne olduğu beni yiyip bitiriyordu silahlarımda üstümde değildi.Ne olmuştu bana hızlıca içeri koşup kesici bir şeyler ardım.Bana ne olmuştu en son hatırladığım şey bacağıma bir şeyin battığını fark etmem ve albayın yüzüydü...
Bacağıma ne oldu diye iç ten içe bağırmaya başladım bunu bırak neredeyim ben... Bir gemideyim ancak nasıl buraya geldim derken geçmiş bir anda gözlerimin önüne serildi bacağıma bir şeyler olmuştu, kalkmaya çalıştım sonra ne olmuştu...Dışarıdaki denize bakarken bir anda şimşekler çakmaya başladı biri beni bayıltmıştı, içimde keskin bir korkuyla çıktığım odaya koştum kesicibir alet arayıp duvar dibine girdim.
rp in: Sen duvarın dibinde öylece beklerken odanın kapısından içeri sana garip bir şekilde çok tanıdık gelen birisi "Demek uyandın ha? Sanırım neler olduğunu merak ediyorsundur? " diyerek sana bakıyor. Bu arada kapının arkasından gelen seslerden gemide en az 3-4 kişinin daha olduğunu var sayabilirsin.
Out:Memnun oldum..Biraz geç yazabilirim, genelde Cumaları online olurum...
Rp in: Bu ses...Bi yerden çıkartmamak gerek ancak... "Kim olduğunu bilmiyor ya da hatirlamiyorum...Tabiki evet! Ne olduğunu merak ediyorum!" dedikten sonra ne yapacağını bilemeyen elleri etrafı yoklamaya başladı.Belli belirsiz beyaz gözleri fal tası gibi açılmıştı.Kulaklari ise tuzağa sıkışmış bir kurt gibi dikilmisti.Etrafı tarayan eli bir gölge bulmuştu dev gibi açılan gözleri yavaş yavaş kapandı bir sorun olursa olabildiğince hızla kaçacaktı Morgan...
"Ben o kaçtığımız marine karargahının eski doktoruyum. Maalesef albayın gelişiyle Karargaha yeni bir doktor atanıp beni de mahkumların arasın atacaklardı. Karargahta seni bulduğumda zaten bayılmıştın. Bende seni ve albaydan kurtulmayı başaran diğer mahkumları bu gemiye gizlice taşıdım. Karargaha yeni doktorun atandığını bilmeyen bazı askerlerde olduğundan bu iş baya kolay oldu. Ama artık bacağın için yapacak hiç bir şey kalmamıştı." deyip senide içeri davet ediyor ve tam da yemekte olduklarını söylüyor. Kapının biraz ardına baktığında gemide olan doktor hariç herkesin bir organının eksik olduğunu görüyorsun.