Evden ayrılıp marine’e katılmak için yola çıktığından beri 3 gün olmuştu. Kasabaları dojolarıyla ünlü olduğu için neredeyse herkes bir kılıç sanatına aşinaydı. Marine basesine ihtiyaçları olmamıştı hiç. En yakın marine basesinin bu kadar uzakta olmasını beklemiyordu ama. İlk 2 gün çöl gibi ağaçsız, susuz yollardan gitmişti. Yanındaki suyu iyi ki idareli kullanmıştı yoksa çok zorluk çekerdi. Neyse ki 3. Gün doğanın bereketini gösterdiği bir orman çıkmıştı karşısına. Orman sınırında durup arkasına bakmıştı. Aklındaki düşünce “Tezat”tı. Bir taraf tamamen yoklukken diğer taraf cennetti. Cennete adım attı. Öncelikle suyunu tazelemesi gerekiyordu. Matarasındaki yok denecek kadar azdı. Bir ağacın dibine oturup yoğunlaştı. Zihnini tamamen boşaltıp dinlemeye başladı. Tek bir şeyi duymak için tüm beyin hücrelerini kullanıyordu. Önce kuş seslerini attı zihninden, sonra böcek seslerini. En son rüzgârı attı aklından. İşte duyabiliyordu. Canlı canlı akan, ormanın kalbi. Sese doğru ilerledi. Yaklaştıkça ses artıyordu. Ordaydı işte birkaç ağaç sonra. Sonunda buldu. Gördüğü manzara mükemmeldi. 10 metreden akan şelale ve etrafında her türlü kuş ve çiçek ötüşüyorlardı. Keşfedilmemiş bir cennetti adeta. Usulca yaklaştı şelalenin akıp biriktiği gölcüğe. Birkaç maral yavrusu su içiyordu. Onları ürkütmemek için çok yavaş ilerledi. Sonunda vardığında elini batırdı. Su buz gibiydi. Tadı ise çok güzeldi. Normal içtiği kuyu suları gibi değildi. Enerji veriyordu sanki. Kana kana içtikten sonra. Matarasındaki suyu döküp yerine bu suyu doldurdu ve ormanda ilerlemeye devam etti. Gittikçe güzelleşiyordu. Çeşit çeşit güzel meyvelerle doluydu orman. Geceyi burada geçirip öyle devam etmeye karar verdi. Bir meyveden aldığı garip yeteneğini kullanarak ağaçlarda eller çıkarıp, meyveleri kendine doğru atmaya başladı. (4 denizde şeytan meyvesi fazla bilinmez. O yüzden ilerde ne olduğunu öğrenecek şekilde yazıyorum.) Kısa sürede günlük meyvesini toplamıştı. Hava da kararmaya başlamıştı. Çevredeki en eski ve en güçlü ağaca bakmak için yakındaki ağacın tepesinde bir göz çıkardı. Hangisi olduğuna karar verip oraya doğru ilerledi.
Ağaç en azından 200 yıllıktı. Tepesi çok uzaktaydı. En sağlam dalını aramak için tırmandı. Sağlam ve “Y” şeklinde bir dal buldu. Uyumak için iyi yerdi. Çevreden ot ve yapraklar toplayarak dala sermeye başladı. Mükemmel yatağı hazırdı. Topladığı meyvelerden biraz yiyip, günlük sporunu yapmaya başladı. Ormanda koşmaya başladı. Ormanda koşmak normalden daha iyiydi. Etraftaki dal parçalarından kurtulmak için eğilip, zıplayıp, kaçınması gerekiyordu. Hem sporunu yapıyordu hem de reflekslerini arttırıyordu. 2 saatlik koşudan sonra geri döndü. Hava neredeyse kararmıştı. 200 şınav, 300 mekik ve 100 barfiks çektikten sonra uyuma vakti gelmişti. Ama öncesinde şelaleye uğradı. Soyunup kendini buz gibi suya bıraktı. Başta soğuk su vücuduna binlerce bıçak batıyormuş gibi acıtmıştı ama zamanla alıştı. Terini attıktan sonra sudan çıkıp giyindi. Yatağına doğru giderken ormandaki tek ses rüzgârın sesiydi ve arada gelen cırcır böcekleri. Çok huzurlu bir mekândı. Nihayet yatağına vardığında ağaca tırmanıp uzandı. Gökyüzü büyük ağaçtan neredeyse görünmüyordu. Ama ayın bir parçasını ve yıldızların bazılarını görebiliyordu. Küçüklüğünden beri çok severdi gökyüzünü izlemeyi. En çok parlayan yıldızını buldu. Babası geldi aklına. Üzüldü. Çok üzüldü…
Uyandığında güneş çoktan doğmuştu. 1 aydır böyle uyuyamamıştı. Babası ilk defa rüyasına girmemişti. Sonunda onun dileğini gerçekleştireceği için mi yoksa böyle bir cennette olduğu için mi? Bilmiyordu. Ağaçtan atlayıp ilk iş şelaleye doğru ilerledi. Elini yüzünü yıkayıp, mükemmel sudan içti. Biraz daha meyve toplayıp onlarla kahvaltısını yaptı. Et yemek istiyordu ama bu cennetteki hayvanları öldürmek istemedi. Ormanın diğer tarafına doğru yürümeye başladı. 1 saat yürüdükten sonra ormanın çıkışını görebiliyordu artık. Heyecanla koştu ve gördü. Denizin kıyısında büyük bir şehir vardı. Denizin üzerinden doğan güneş mükemmel bir manzara yaratmıştı. Güneş önüne doğuyor şehri aydınlatıyordu. Şehir en fazla 2 saat uzağındaydı artık. Yakındaki birkaç ağaçtan meyve alıp çantasına doldurdu. Matarası dolu sayılırdı. Cennetten çıkıp şehre gitme vakti gelmişti. Orman sınırında dönüp ormana eğildi. Teşekkürler doğa böyle bir güzellik için…
1.5 saat sonra şehre varmıştı artık. Şehrin her tarafından insan gürültüsü geliyordu. Dükkânlar açılıyordu. Pazarlar kuruluyordu. Sabah alışverişi, sabah telaşını getirmişti. Küçük çocuklar oyun oynuyordu. Bir tanesi annesine ağlıyordu. Şeker istiyordu. Annesi aldıktan sonra ağlaması hemen kesilmişti. Şekeri ağzına atıp mutlu mutlu yürümeye devam etti. Gördüğü manzara hoşuna gitmişti. Yakında oturan bir grup yaşlı insanın yanına doğru yürümeye başladı. Genel olarak seslendi.
” Günaydın amcalarım. Marine basesine nasıl gidebilirim?”
Amcalar çok nazik ve tatlı yüzle cevapladılar sorusunu. Sevinmiş gibiydiler. Huzurlarını koruyan yeni bir marine askeri. Bu düşünce onu mutlu ediyordu. Yüzünde gülümseme marine karargâhına yürümeye başladı. Amcaların dediğine göre çok uzak değildi. Kıyıdaki en büyük bina. Görmesi fazla zor olmadı. 5 dakikalık bir yürüyüşten sonra varmıştı artık. Kapıdaki nöbetçilere niyetini açıklayıp içeri girdi. Kılıcını almışlardı. Güvenmemeleri normaldi tabi ama kılıcını bırakma fikri tedirgin etmişti biraz. Karargâhın başındaki adamın kapısı vurup içeri girdi. Güçlü bir görünüşü vardı. Mevkisinin hakkını veriyordu. Koltuğunun arkasında Büyük bir pencere vardı. Denizi, limanı ve şehri görebiliyordu. Güneş odaya doluyordu. Pencerenin üstünde duvara asılmış 2 tane çapraz kılıç vardı. Biri çok kullanılmış gibiydi. Eski kılıçları olduğunu düşündü. Sol tarafında madalya ve plaketlerin olduğu camlı bir dolap vardı. Bir sürü ödül almış gibi görünüyordu. (Adama yetkisini yazıyorum ki sonradan sıkıntı çekmeyeyim.) En yeni görünen plaketin üzerinde Tuğamiral olduğu yazıyordu. Karşısındaki adam bir Tuğamiraldi. Saygısı artmıştı karşısındaki adama. Tuğamiralin yüzüne bakıp Marine’e katılmak istediğini söyledi. Adamın ciddi bir yüzü vardı. Daha önce katıldığı savaşlardan kaldığını düşündüğü büyük bir çizik vardı yüzünde. Adamın ciddi yüzü birden gülmeye başlamıştı. “Öncelikle kontrol etmemiz gerekiyor seni. 2 gün içinde tekrar gel.” Demişti. Kenshin selamını verip çıktı. 2 gün beklemesi gerekiyordu şimdi. Ormanda dönmeyi düşündü önce ama sonra şehirde kalmanın daha iyi olacağına karar verdi. Bir motel bulup 2 günlük oda kiraladı…
*2 gün sonra*
Nihayet 2 gün geçmişti. Sabah ilk iş uyanıp karargaha gitti. Bu sefer kılıcı alınmadı. Tuğamiralin odasına girip selamını verdi. Tuğamiral yüzünde büyük bir gülümsemeyle kabul edildiğini söyledi. İlk görev yeri Marine gemisi Subway’di. Öğleden sonra yola çıkacağını söylemişti tuğamiral. Hemen selamını verip otele koşup hazırlandı. Heyecanlıydı. Koşa koşa limana gidip subway gemisini bulup gemiye çıktı. Görevini gemide yapma fikri korkutuyordu onu. Garip güçler veren meyvesi yüzünden yüzemediğini tecrübe etmişti bir kere. Endişelerini yüzünden sildi. Bunu kimseye söylemeye niyeti yoktu…
-- Edited by GOD Kenshin on Friday 29th of June 2012 01:13:28 PM
-- Edited by Rayleigh on Thursday 19th of July 2012 03:48:35 PM
Subway isminin nereden geldiği belli olmuştu şimdi. Geminin üstünde otururken bir yandan şanssızlığını düşünürken diğer yandan az önce olanları gözden geçiriyordu. Limanda çok garip görünüşlü bir geminin yanına doğru gittiğinde üzerinde yazan isim dikkatini çekti. Bu atandığı gemiydi. 2 tane güvertesi var gibi görünüyordu. Demir parçasına yama yapılmış gibiydi. Nasıl çıkacağını bile bilemiyordu. Bunun denizde yüzeceğinden şüpheliydi. Ön güvertede sadece bir yelken vardı. Uzun deniz yolculukları için çok elverişsizdi. Tam geri dönüp yanlışlık olup olmadığını kontrol edecekken omzunda bir el hissetti. Dönüp baktığında afrolu bir adamın gülerek baktığını gördü. Afrolu adam “Siz subay Kenshin olmalısınız, marinenin ilk ve tek yarı deniz altı gemisine hoş geldiniz. Bu yüksek teknoloji gemide görev yaptığınız için çok şanlısınız.” Demişti. Şans? Aklına gelen kelime lanetti. Yüzemiyordu. Hayır, su altında tamamen güçsüz kalıyordu. Bunu çok acı deneyim edinmişti. Ölümden dönmüştü. Şimdide su altına mı gidecekti. Geri dönüp Tuğamiralle konuşmayı düşündü, ama marineden atılmayı göze alamazdı. Hem afrolu adam çok rahattı. Daha önce açılmış olmalıydı. Sorum olmayacaktı. İlk görevinde kendini kanıtlayacaktı…
-- Edited by GOD Kenshin on Friday 29th of June 2012 06:49:22 PM
Subway gemisini hemen farkediyorsun, çünkü farkedilemeyecek gibi değil. Çok garip bir dizaynı var. İki tane küçük güverte var ve ikiside gemiye aitmiş gibi duruyor. Güvertlenin üst kısmı tahtadan alta doğru giden kısmı demirden. Ayrıca güverte denize sıfır. Ön güvertede ise bir yelken var. Epey gairp bir gemi ki nasıl içine girilebileceğini bile bilmiyorsun. İşte o an arkandan, bir el sana dokunuyor " Siz subay Kenshşn olmalısınız, marinenin il ve tek yarı deniz altı gemisine hoş geldiniz. Bu yüksek teknoloji gemide görev yaptığınız için çok şanlısınız." diyen bir afrolu denizci ile karşılaşıyorsun. Adamın dediklerine karşın kendini hiç şanslı saymıyorsun,Bir meyve kullanıcısın ve deniz latına giriyorsun.
Geminin içine girdiğinde düşündüğünden daha büyük olduğunu fark ediyorsun. Normal bir denizci gemisinin alıcağından çok daha fazla marine var. Ve koridorlar çok dar. Geminin yetkili subayıyla görüşmek için denizin altında kalan kısma geçmen gerekiyor. Zaten dar koridorlar yüzünden içinde oluşan rahatsızlık iyice artıyor. Bu kısma girmek için yere paralel metal bir kapıya geliyorsunuz. Afrolu subay gülümsiyen bir suratla size bakınca kapıyı açman gerektiğini anlıyorsun. Kapının üzerinde geminin içindeki her kapıda yazan bir cümle işli:"Teşekkürler Vegapunk." İçeri girdiğinde çok büyük bir masa ve masanın başında gemiden sorumlu subayla karşılaştın masadaki rütbe gözüne çarptı: "Yüz başı Emily Bilson". Masanın misafir kısmında iki işi daha var. Ve aynı rütbede olmalarına rağmen Adama sanki: "Evet efendim." dediklerini duyar gibi oldun. Bu garip gemi seni ilk dakikadan rahatsız etmişti. Şaşkınlık içinde evraklarını vermek için içeriye doğru ilk adımını attın...
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 01:51:11 AM
Gemiye girerken tamamen hazır olduğunu düşünmüştü ama geminin içi onu tekrar rahatsız olmuştu. Daracık koridorlarla dolu labirent gibi bir metal yığınıydı. Normal gemiden daha çok marine askeri vardı. Yetkili Subayla görüşmek için su altına geçmesi gerekiyor gibi görünüyordu birde. Bu Kenshin’i daha da huzursuz etmişti. Denizin altında olma fikri korkutuyordu onu. Ama bu göstermemek için çok çaba harcıyordu. Aşağı nasıl gideceğine bakınırken yere paralel bir kapı görmüştü. Az önceki afrolu subayın gülmesiyle oraya gitmesi gerektiğini anladı. Aşağı inerken kapıdaki yazı dikkatini çekti. “Teşekkürler Vegapunk!” Emin olmasa da Vegapunk gemiyi yapan kişi olmalıydı. Marinenin ilk deniz altını yaptığına göre baya zeki olmalıydı. Bunları düşünürken Görevli subayın odasına varmıştı bile. Kapıdan içeriyi süzdü. Masasında duran rütbe dikkatini çekmişti. "Yüzbaşı Emily Bilson". Demek subayı bir denizci yüzbaşısıydı. Asıl şaşırtan ise yüzbaşıyla aynı rütbede görünen 2 adam Yüzbaşına efendim demişti. Bu Yüzbaşı otoriter olmalıydı. Gemiden rahatsız olmasına rağmen, Yüzbaşının bu özelliği hoşuna gitmişti. Disipline inanırdı çünkü. Disiplin olmayan yerde düzen, Düzen olmayan yerde kaos olmazdı çünkü. Biraz şaşkın ama mağrur odaya adımını attı..
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 01:53:13 AM
Geniş odaya adımını attı. Geniş odanın bir tarafında Komutanın masası ve 4 koltuk vardı. Az önce konuşan 2 yüzbaşı masaya yakın olanlara oturmuşlardı. Komutan masanın diğer tarafındaydı. Odaya girince Komutan eliyle oturmasını işaret etti. Dik ve kendinden emin 2 yüzbaşının yanına oturdu. Komutan geniş omuzlu ve kaslı vücutlu biriydi. Belinde 2 kılıç vardı. Ağzında purosu ve sırtında marine paltosu vardı. Ellerindeki kalın eldivenleri vardı. Dosyayı masaya bırakmıştı ama Komutan bakmamıştı bile. Bunun yerine "Adın ne delikanlı ?" demişti. Tam cevap verecekken komutanın masasındaki resim dikkatini çekmişti, ayrıca şaşırmasına neden olmuştu. Bu adam, karşısında duran komutan marineforddan, bildiğine göre denizcilerin en büyük karargahındandı. Karşısındaki adama saygısı artmıştı. “GOD Kenshin!” diye cevap verdi. Dövüş stilini ve detayları vermenin gereksiz olduğunu biliyordu. Bu komutan dövüş içinde görmeden, sadece söylenenlere bakarak değerlendirecek bir insan gibi görünmüyordu. Tek yapması gereken savaş alanında kendini kanıtlamasıydı…
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 01:54:29 AM
Komutanın İlgisizliği Kendi sorusunun cevabını dinlememesinden belli oluyordu. Dikkatle sarf ettiğin ismine aldırış etmedi belkide şimdiden unuttu bile. "Peki, herneyse." dedi. "Bak delikanlı ben denizci ana karargahından görevli Yüzbaşı Emily Bilson. Bildiğin gibi karargahın rütbe sistemi farklıdır ve rütbem buradaki Kaptana denk geliyor. Bu gemiden toplam dört tane var. Hükümetin özel bilim adamı vegapunk tarafından Baş amirale doğum günü hediyesi olarak yapıldılar ve deneme amaçlı dört denize açıldılar." Nefes verdi ve birkaç saniye bekledi. "Bu beklediğinden çok daha aktif bir gemidir. Şuan iki farklı iş üstündeyiz ve seni de "Subay" olarak bu iki görevden birine atıyacağım." Diğer subayları göstererek: "Bunlar Yüz başı Bou ve Yüzbaşı Yuri bu iki işi onlar takip ediyor. daha sonra onlarla görüşerek işler hakkında bilgi al ve tercihini bu gün bana bildir. daha sonra 1 gün gemiyi tanımak için dinlen, sanırım bir ağaç üstünde uyumuşsun ve iki günlük dinlenme yeterli olmamış gibi. Ardından görev başındasın" Sonra kaygısızca koltuğunu döndürerek arkasını döndü tekrar purosunu yaktı ve "Şimdi hepiniz çıkabilirsiniz." Diye bitirdi
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 01:57:08 AM
İçeri girdin ve Komutanın el işaretiyle bir koltuğa oturdun. Kaptanın masasının önünde dört koltuk vardı. Masaya yakın olanlara diğer iki kaptan oturuyordu Sen onların yanındaki koltuğa oturmuştun. şimdi İnsanları dağa rahat görebiliyordun Komutan çok rahattı. Geniş omuzları ve kaslı bir vücudu vardı. Belindeki çift kılıç dövüş stillini açıklıyordu. Ağzında bir puro, sırtında marine paltosu, ve ellerinde kalın eldivenler... Masaya koyduğun Dosyalara bakmadı bile. Purosunu keserken sordu: "Adın ne delikanlı ?" Soruyu cevaplama için kafanı kaldırdığında masanın üstündeki bir resim sana her şeyi açıkladı: Bu adam Marineforttan geliyordu...
Tavırları biraz moralini bozsa da beklediği gibiydi. Bu adamın saygısını kazanmak kolay olamayacaktı. Vegapunk’un özel bilim adamı olmasını öğrenmesi onu heyecanlandırmıştı ama. Bilime ve ilerlemeye çok meraklıydı. Onunla tanışmak için her şeyi yapardı. Komutan Emily Bilson ona 2 tane seçenek sunup hepsini dışarı yollamıştı. Yüzbaşı Bou ve Yüzbaşı Yuri ile görüşüp kendi seçmesine de izin vermişti ayrıca. Kaderini belirleyecek bir yol ayrımındaydı. Hemen kaptanlarla görüşüp sonra dinlenmeye karar verdi. “Yüzbaşı Yuri, izninizle önce sizinle görüşmek isterim.” Dedi…
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 01:58:02 AM
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 01:58:26 AM
Yüzbaşılarla beraber dışarı çıktınız. Yüzbaşı yuri isteğin üzerine başını onaylaar biçimde hafifçe salladı. "Acıkmış olmalısın kahvaltı yapmamışsındır herhalde. Geminin lokantasına geçelim. Tabii senin için bir sorun yoksa kaptan Bou." İkinci bir onaylamayıda alan teklif senin için iyi bir fırsattı böylece iki kaptanlada konuşma şansın olucaktı. Ve tabii sabah ilk iş karargaha gelmek olmuştu hala tek lokma atmamıştın ağzına...
-- Edited by Rayleigh on Sunday 1st of July 2012 08:44:41 AM
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 01:59:03 AM
"Acıkmış olmalısın kahvaltı yapmamışsındır herhalde. Geminin lokantasına geçelim.” Kaptan Yuri’den gelen teklifi reddetmenin kabalık olacağını düşünüp kabul etti. Ayrıca yemek yememişti. Gerçekten çok açtı. Kaptan Bou’nun da iznini aldıktan sonra Lokantaya gitmek için ayrıldılar. Ayrılmadan önce dönüp Kaptan Bou’ya selam verdi. Kaptan Bilson’un aksine Kaptan Bou ve Yuri daha insancıl duruyorlardı…
-- Edited by GOD Kenshin on Sunday 1st of July 2012 08:53:26 AM
Siz lokantaya doğru yönelince kaptan Yuri de konuşmaya başladı. Ve sana geminin genel olarak şimdiye kadar yaptığı işlerle ilgi bilgiler verdi. Lokantaya giden koridor gemideki bütün diğer koridorlar gibi çok dar ve boğuktu ama artık alışmaya başladığını farkediyorsun. Lokantaya girince içerisinin kalabalık olduğunu farkediyorsun ve herkez bir anda ayağa kalkıyor. Siz bir masaya oturunca birçoğu tekrar oturuyor diğerleriyse masanıza geliyor. ve sana hoş geldin diyorlar ve o kadar kalabalıklar ki hiç bitmiyecek diye düşünmeye başladın. Tam o sırada Kaptan Bou'da lokantaya giriyor ve insanları dağıtıp yanınıza oturuyor. "Şimdi işimize bakabiliriz sanırım. Teşekkürler kaptan Bou... Ben şu West blue da bir korsan tayfasının peşindeyim. Ben ve adamlarımın tek göörevi bu heriflerle ilgilenmek. Tayfanın adı: Templer Korsanları ve toplam ödülleri 60 000 000 Beli civarında.Tabii onları sen de mutlaka duymuşsundur. Bizim sorunumuz tayfanın taban kısmı dahi eğitimli askerlerden oluşuyor ve marine erleri onlara zarar veremiyor. Bu yüzden altı ay kadar önce Astsubay ve erlerin bu tayfaya direk müdahalesi yasaklandı... Fakat komutan bunun bölgede bu adamları rahatlatmaktan başka bir işe yaramadığını düşünüyor. Ona göre bu tayfanın bazı söylemleri marineden birilerinin hoşuna gidiyor. Yani içerden destek alıyorlar bizim görevimiz bu pislikleri temizlemek." Kaptan Yuri sözünü bitirdi ve önüne getirilen kahvaltıdan atıştırmaya başladı.
-- Edited by Rayleigh on Sunday 1st of July 2012 09:22:00 AM
Cevabın Kaptan Yuriyi sevindirmişti ve Bou duruma hiç üzülmememişti. Doğru bir tercih yaptığını düşündün. Yuri gülümsiyerek:" Teşekkürler yalnız bu zor bir görev. Emily-san sana yarın için izin verdi. Ama bütün tatilini. Bu tayfanın dosyalarını incelemekle geçirebilirsin... Neyse Artık biz kalkalım şimdi sıkıcı detaylarla uğraşmanı istemem. Kısaca gemide biri karargahtan görevli üç kaptan ve seninle birlikte iki yardımcı kaptan ve tam olarak 800 kadar asker marine var. Akşam odana uğrar detayları konuşuruz. Afiyet olsun" Ardından Subay Yuri kalktı. Kaptan Bou ise kalkmak için önce onun kalkmasını bekledi ve ardından onun bıraktık son lokmayı ağzına atıp hemen ona yetişti. Hem yaptığı hareket hoşuna gitti ve güldün hemde bu cüsseyle bir anda yaptığı çevik hareketlere şaşırmıştın. Sen bunu düşünürken İki kaptan birbiriyle konuşarak lokanta kapısınıdan çıktılar. samimi konuşmalarını duyar gibi oldun kalabalık marine lokantasının gürültüsünden son seçtiğin ses Bounun kahkahası oldu. Nihayet kafanı dinleyebilecek kadar yalnız sayılırsın ve kahvaltına daha dokunmadın bile.
-- Edited by Rayleigh on Sunday 1st of July 2012 10:49:05 AM
Dosya Adı: Templer korsanları Hazırlayan: Üsteğmen Emily Bilson Başlangıç: Raporum West Blue'da büyümekte olan tehlikeli bir tayfayla ilgili. Tayfa Çok hızlı bir şekilde büyüyor. Amaçları olabildiğince fazla bölgeyi kontrol altına almak. Yetersiz müdaheleden dolayı tayfanın marine içinden destek altığını düşünmekteyim. Acilen müdahale edilmeli. Arz ederim
Hakkında: Tayfa Şovalye anlayışıyla ilerleyen bir düzende kurulu. West Blue'nun en güçlü deniz haline gelmesi hayalini taşımakta ve bu hayal bazı denizcilerde dahi karşılık bulmaya
bilinen Korsanlar: Joan blun ( kaptan ödülü 26 560 000 ) Frank bade ( 2. kaptan ödülü 22 470 000 ) Gale Mast ( 3 . kaptan ödülü 12 690 000 )
Ek 1: Tayfa West blue' Dikenli ada bölgesinde güçlenmeye başladı ve bölgenin en güçlü tayfası olan Kurt Korsanlarını yendiler(dosyadan 4 ay sonra ) Ek 2: Tayfa Dikenli ada bölgesinde tamamen hakimiyet kurdular ve köyleri çeşitli aralıklarla yağmalıyorlar (dosyadan 2 yıl sonra ) Ek 3: Dosya Üsteğmen Yuri Farayi'ye devredildi ( dosyadan 4 yıl sonra, günümüzden 2 yıl önce )
Başlangıç: Eksik müdehale yüzünden bahsi geçen tayfa West Blue'da büyük bir güç kazandı. Tayfa Halen Dikenli ada ve bölgesinde West blue' dışından gelen herkeze saldırmakta ve göçmen köylerini yağmalamakta
Dosyaları tekrar tekrar okumasına rağmen marinele bağlantılarını çözecek bir şey bulamadı. Sadece merkezleri ve 3 kişi hakkın bilgi vardı. Şövalye düzeninde olmaları kılıç sanatlarına aşina olduklarının göstergesiydi. Bu Kenshin’i daha da heyecanlandırmıştı. Kimin kılıcı üstün gelecekti. Bu iyi bir test olacaktı.
Tek sorun adaya nasıl çıkacaklarıydı. Biraz düşündükten sonra, cevabın başından beri gözünün önünde olduğunu anladı. Deniz altı subway mükemmeldi bunun için. 5-10 normal gemi adanın bir tarafından adaya top yağdırırken Subway diğer taraftan su üstüne çıkabilirdi. Önden gelen göstermelik kalabalık dikkat çekerken, Subway’den inen takım arkadan işlerini bitirebilirdi.
Örnek
Spoiler
Ya da Sadece Subway’le gidip yeteneğiyle adayı araştırıp sonra destek de çağırabilirdi…
Stratejileri Kağıda yazıp beyninde oynatmaya başladı. Başarılı olmak için tek bir şansları vardı. Yüzbaşı Yuri gelince planlarını ona anlatıp birlikte bir stratejide geliştirebilirlerdi….
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 02:04:25 AM
Lokantaya doğru giderken Kaptan Yuri konuşmaya başlamıştı. Geminin yaptığı küçük işlerle ilgili detayları aktarıyordu. Lokantaya giden dar koridor diğeri gibiydi ama alışmaya başlıyordu Kenshin. Denizin altında olmasına rağmen eskisi kadar sıkkın değildi. Lokantaya girdiklerinde yemek yiyen büyük kalabalık ayağa kalkmıştı. Kenshin ve Kaptan Yuri masaya oturunca kalabalığın bir kısmı oturup yemeğe devam etmişti diğer kısım ise yanlarına gelip Kenshin’e hoş geldin diyordu. Her birine tek tek teşekkür ediyordu ama bir an hiç bitmeyeceğini sanmıştı. Kaptan Bou gelmese daha da uzun sürerdi. Kalabalığı dağıtıp masaya oturmuştu. Kaptan Yuri teşekkür edip söze başladı. "Şimdi işimize bakabiliriz sanırım. Ben şu West blue da bir korsan tayfasının peşindeyim. Ben ve adamlarımın tek görevi bu heriflerle ilgilenmek. Tayfanın adı: Templer Korsanları ve toplam ödülleri 60 000 000 Beli civarında.Tabii onları sen de mutlaka duymuşsundur. Bizim sorunumuz tayfanın taban kısmı dahi eğitimli askerlerden oluşuyor ve marine erleri onlara zarar veremiyor. Bu yüzden altı ay kadar önce Astsubay ve erlerin bu tayfaya direk müdahalesi yasaklandı... Fakat komutan bunun bölgede bu adamları rahatlatmaktan başka bir işe yaramadığını düşünüyor. Ona göre bu tayfanın bazı söylemleri marineden birilerinin hoşuna gidiyor. Yani içerden destek alıyorlar bizim görevimiz bu pislikleri temizlemek." 60 milyonluk tayfa. Fazla şey bilmiyordu onlar hakkında ama son zamanlarda West blue’da terör estirdiklerini duymuştu. Ama marinenin içinden korsanlara destek verecek birilerinin olcağını düşünmemişti hiç. Etrafındaki herkes bir düşman olabilirdi. Ama köstebeği bulmak için ondan daha uygun bir aday yoktu. Tamamen emin olduktan sonra yeteneğini ve lanetini Kaptan Yuri’ye açıklamaya karar verdi. Her ne kadar marine kariyerinin sonu olsa da adelet için bunu yapmak zorundaydı. Atılmaması durumunda ise Onların kökünü kazıycaktı. Başlangıç için iyiydi. Kendini kanıtlayabilirdi. Buna gücü olduğunu biliyordu. Ustası West Blue’nun en iyi kılıç ustasıydı ve onun tekniğini devralmıştı. Bu tayfayı ustası için darmadağın edecekti. Ama Kaptan Bou’nun ilgilendiği işi de duymak istiyordu. “Anladım. Bu pislikleri temizlemek benim hayalim. Adaleti sağlamaksa görevimiz. Gücümü kullanmanızı çok isterim. Yalnız önce Kaptan Bou’yu da dinlemek isterim"…
Kaptan Bou genel anlamda şişman sayılabilecek bir adamdı. Hatta şirin bile sayılabilirdi. Komik bir şekilde güldü. " He he heh" Arkasına tam olarak yaslandığında önündeki üç kişilik kahvaltıyı çoktan bitirdiğini görüyorsun. "Komutanın kaptan Yuriye verdiği görev gerçekten çok bencilce. Bu gemideki iki görevli kaptandan biri sadece tek bir tayfaya odaklanmış durumda. Bu yüzden komutan Emily Geminin devriye gezileri ve bölgedeki diğer korsanlarla ilgileniyor. Ben ve yanımdaki yardımcı kaptan Sabavey ise Bize gelen ihbar ve yardım çağrılarından sorumluyuz. şu sıralarda gerçekten iknçi bir yardımcı iyi olurdu. He he heh" Kaptan Yuri söze karıştı: "Hadi ama Bou! Senin zaten bir yardımcın var. Eğer kenshin seni seçerse Sabaveyi ben alırım. hatta onu bana şimdiden verebilirsin istersen." Bou artık alışacağın gülüşüyle karşılık verdi:"He he heh. Bu işlerle Kaptan Emily ilgileniyor onu sana ben veremem. Ama Kenshin beni seçerse gerçekten hafta sonları uyanmam gerekmeyebilir.." Artık iki teklifte önünde ve şimdi kartlarını oynama sırası sende.
Kaptan Bou tombul ve şirin bir adamdı. Kenshin konuşmasını bitirene kadar 3 kişilik kahvaltı yemişti bile. Sonra "Komutanın kaptan Yuriye verdiği görev gerçekten çok bencilce. Bu gemideki iki görevli kaptandan biri sadece tek bir tayfaya odaklanmış durumda. Bu yüzden komutan Emily Geminin devriye gezileri ve bölgedeki diğer korsanlarla ilgileniyor. Ben ve yanımdaki yardımcı kaptan Sabavey ise Bize gelen ihbar ve yardım çağrılarından sorumluyuz. şu sıralarda gerçekten iknçi bir yardımcı iyi olurdu. He he heh”demişti. 2. bir yardımcıya ihtiyacı varmış gibi görünmüyordu. 2. Yardımcı istemesinin tek nedeni daha fazla yatmaktı. Onun aksine Kaptan Yuri’nin Kenshin’e daha çok ihtiyacı vardı. "Hadi ama Bou! Senin zaten bir yardımcın var. Eğer Kenshin seni seçerse Sabaveyi ben alırım. Hatta onu bana şimdiden verebilirsin istersen.”demesi üzerine Kenshin kararını vermişti. Kaptan Yuri’ye yardım edip o lanet korsanların sonunu getirecekti. İlk fırsatta Kaptan Yuri’ye yeteneğinden bahsedip köstebeği bulmak istiyordu ayrıca. Kenshin “Kararımı verdim. Kaptan Yuri’nin bana daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden size yardımcı olmak isterim Kaptan Yuri.” Dedi. Sürekli karargahta yatıp şişmanlamak yerine, korsanlarla savaşmayı tercih ederdi. Bu önündeki fırsatlar kapısını açılışıydı. Bunu hissedebiliyordu…
Doğru kararı verdiğini biliyordu. Kaptan Yuri’nin sevinmesi ve Kaptan Bou’nun bu duruma üzülmemesi de kararını destekler nitelikteydi. Kaptan Yuri “Teşekkürler yalnız bu zor bir görev. Emily-san sana yarın için izin verdi. Ama bütün tatilini. Bu tayfanın dosyalarını incelemekle geçirebilirsin... Neyse Artık biz kalkalım şimdi sıkıcı detaylarla uğraşmanı istemem. Kısaca gemide biri karargahtan görevli üç kaptan ve seninle birlikte iki yardımcı kaptan ve tam olarak 800 kadar asker marine var. Akşam odana uğrar detayları konuşuruz. Afiyet olsun" demişti. “Teşekkür ederim.” Şeklinde cevap verdi sadece. Tatil yapmayı düşünmüyordu zaten. Kokuşmuş korsanlara yardım eden köstebeği bulmak öncelikli hedefiydi. Tayfa dosyasına hemen bakmak istiyordu. Kaptan Yuri kalkmıştı ve Kaptan Bou ondan sonra Kaptan Yuri’nin tabağındaki son lokmayı yiyip Kaptan Yuri’ye yetişmek için hızlıca yerinden kalkmıştı. Çevikliğine şaşıran Kenshin yaptığı hareketi komik bulmuştu. Yüzünde gülümsemeyle kendi tabağına başladı. Yemek güzeldi bir o kadar doyurucu. Yemeğini bitirip dosyayla birlikte odasına gitti. Her bir kişiyi dikkatle incelemesi gerekiyordu. Köstebek herkes olabilirdi. Kaptan Yuri akşam odasına geldiğinde ona yeteneğinden bahsetmeye karar verip, dosyaya yumuldu…
Subway’in en alt katında tek başına oturuyordu. Küçük pencereden denizin altını görüyordu. Görünüşe bakılırsa hareket halindeydiler. Neden tek başına oturduğunu ya da neden orda oturduğunu bilmiyordu. Etrafına bakındı, ama ne bir kapı ne de bir çıkış vardı. Gittikçe huzursuz oluyordu. Gemi garip mekanik sesler çıkarıyordu. Su basıncından her an patlayacakmış gibi duruyordu. Korkusu gerçek oldu. Bulunduğu yer 2 yerden hızla su almaya başlamıştı. Su ayaklarını ıslatıyordu. Hızla doluyordu. Her tarafa koştu ama bir çıkış bulamadı. Bağırmayı denedi. “Biri! Biri yardım etsin! Sıkıştım! Öleceğim burada!!!” Ama geri dönen ses yoktu. Su çoktan dizlerine ulaşmıştı. Lanet etkisini gösteriyordu. Gücünün çekildiğini hissediyordu. Su gittikçe yükseliyordu. Karnına! Boğazına! Tamamen suyun altındaydı şimdi. Az önceki 2 delik birleşip kocaman olmuştu. Geminin altı tamamen ayrılmıştı artık. Aşağıdan kırmızı gözlü bir şeyler geliyordu. Bir balinaydı sanki. Bilinci kapanıyordu. Nefes alamıyordu artık. Ciğeri birazcık hava için yalvarıyordu, vücudu ise tüm gücünü kaybetmişti artık. Balina çok yaklaşmıştı. Ağzını kocaman açmıştı. Kendini savunmak için bir şey yapamıyordu. Balina kocamana ağzını açıp yutmuştu onu. “Kenshin! Kenshin uyan!!!” Kenshin gözünü açtığında Yüzbaşı Bou yanı başında gülümsüyordu ona. “İyi misin? Nerdeyse boğuluyordun. Neden yüzerek çıkmadın?” Sırrını daha fazla saklayamazdı artık. Yüzbaşı Bou onun çaresizliğini ve lanetini görmüştü. “Ben denizde yüzemiyorum. Garip bir yetenek ve lanet kazandım!” Yüzbaşı Bou’nun surat ifadesi değişmişti. “Yüzemeyen bir marine mi? Değersiz piç! Seni burada öldüreceğim!!!” Kenshin anlam verememişti ama kılıcına davrandı. Ama Yüzbaşı Bou çok hızlıydı. Karnına kılıcını saplamıştı bile. Kan kaybediyordu. Vücudu tekrar hissizleşmeye, güçsüzleşmeye başlamıştı. Ama Yüzbaşı Bou’nun sadece yüzemediği için onu öldürmesini mantıklı bulmuyordu. Son bir güçle “Neden?” diye sordu. Yüzbaşı Bou’nun arkasından birden 3 adam çıkmıştı. “Beni seçmeliydin aptal. Templer korsanları dünyayı yönetecek. Sende bizimle olabilirdin. Onun yerine aptal Yuri’yi seçtin. Sıra onda ikinizide öldüreceğim. Tüm West blue’yu sonra tüm dünyayı ben yöneteceğim. Hahahaha.” Anlam veremiyordu. Sabah ki şirin adam mıydı gerçekten bu karşısındaki? “Burada bitmemeliydi." diye düşündü. Yapabileceği bir şey olmalıydı ama kalbi deli gibi atıyordu. Yarasından oluk oluk kan akıyordu. Kalbi deli gibi atıyordu. Tak Tak Tak. Tak Tak Tak. Tak Tak Tak. Birden uyandı. Çalışırken uyuya kalmış olmalıydı. En azından dinlenmişti ama çok deli bir rüya, hayır kabus görmüştü. Kapı çalıyordu. Komutan Yuri gelmiş olmalıydı. Yavaşça kalkıp kapıya yöneldi ve kapıyı açtı…
-- Edited by Roger on Monday 2nd of July 2012 02:03:05 AM
Saatler sonra kapı tıklamasıyla uyuya kaldığın çizimlerinin üstünde uyanıyorsun. Çalışmaktan yorgun düşmüşsün. Neyse en azından artık daha dinç hissediyorum diye düşünürken kapı tekrar tıklanıyor...
Açılan kapıdan bir marine askeri girdi ve elindeki zarfı size uzattı. Sen zarfı aldığında ise adam ortadan kayboldu merakla içeriye döndün masanın başında zarfı açmak isterken bir yandanda ayağınla kapanması için kapıya bir tekme attın. hızla kapanan kapı duvara bir iki santim kala sert bir cisme çarptı. "Subay kenshin girebilirmiyim." Bu yüzbaşının sesiydi.
Gördüğü rüyanın etkisindeydi. Biraz sersemlemiş ama iyice dinlenmişti. Kapı uzun süredir açılmadığı için olsa gerek daha sık çalıyordu. Kapıya doğru yönelip kapıyı açtı. Yüzbaşı Yuri’yi beklerken bir marine askeri gelmişti. Elinde bir zarf tutuyordu. Zarfı Kenshin’e verip gitmişti. Merakla zarfı açmaya başladı o sırada ayağıyla kapıyı kapatmaya çalıştı. Ama kapı kapanmamıştı.
“Subay Kenshin girebilir miyim?” Yüzbaşının sesiydi bu. Hemen zarfı odadaki masalardan birine atıp kapıyı açtı.
“Tabi ki girebilirsiniz ben de sizi bekliyordum.” Diye cevap verdi…
Rp out: Yüzbaşı demişsin de büyük ihtimal Yuri. Ben de ona göre yazdım..
Ayrıca bir süre giremiyebilirim.
-- Edited by GOD Kenshin on Tuesday 3rd of July 2012 08:26:23 AM
Hahaha. Hahaha. Sadece kahkaha atıyordu. Kaderin bir cilvesi olmalıydı bu. Tanrılar için bile fazlaydı bu. Böyle bir iyiliği kimse yapamazdı. Aradığı Templer Korsanları kendi gelmişti. Akşam kömürlükte onu bekliyor olacaklardı. Gülmeye engel olamıyordu. Bunun muhtemelen katıl ya da öl durumlarından biri olduğunu biliyordu. Ama bu onun için geçerli değildi. Aralarına girmeden bile kim olduklarını öğrenmesini sağlayacak yeteneği vardı. Mektubu elbisesinin içine koyup hazırlıklarına başladı. Öncelikle kılıçlarını kontrol etti. Sonrasında 1 saatlik meditasyona başladı. 1 saat sonra tamamen gitmeye hazırdı. Neyin beklediğini bilmiyordu ama kesinlikle bu şansı kaçıracak değildi. Kısa bir yürüyüşten sonra nihayet gemiye varmıştı. Normal kıyafetlerinin üstüne kapüşonlu bir ceket giymişti. Kapüşonu çekmişti. Kömürlüğe giden kapıya geldiğinde görünmeyeceğinden emin olduğu bir yerde saklandı. 30 dakika kadar içeri girenleri gözlemeye düşünüyordu. Sonrasında kömürlükte bir göz bir kulak çıkarması yeterli olacaktı. Herhangi bir şeyin ters gitmesi durumunda ise planı hazırdı. Kesinlikle kazanacaktı bu dövüşü…
-- Edited by GOD Kenshin on Tuesday 3rd of July 2012 03:19:50 PM
İçeri girdiğinde yüzbaşıya düşüncelerini anlatıyorsun fakat sana hiçbir saldırı için yukarıdan izin alamadığınızı söylediğinde moralin bozuluyor gece boyunca uzun uzun durumu tartışıyorsunuz. Emily gemi için saldırı izni almaya çalışıyor. Bu sırada sizinde tayfaya yakın markaj uygulamanızı istiyor. Yüzbaşı Emily olmadan bu tayfayla başa çıkmanızın mümkün olmadığını söylüyor ve en son bu konuda Emily ile bu konuda konuşman gerektiğini söyleyip odadan çıkıyor. O tam kapıya vardığında aklına elindeki mektup geliyor. söylemek ve söylememek arasında kalıyorsun. bir de şu yetenek meselesi vardı. Yuri ise çıkmak üzere...
Yüzbaşı Yuri gelir gelmez tartışmaya ve neler yapabilecekleri hakkında konuşmaya başlamışlardı. Ama Yuri ona yukarıdan izin olmadığını söyleyince çok üzülmüştü. Yüzbaşı Emily izin için uğraşırken küçük bir grupla araştırma gezisine çıkabilirlerdi bunu söylemek istiyordu ama bunun için yeteneğini de söylemesi gerekiyordu. Gördüğü rüyadan sonra pekte emin değildi artık söylemekte. Bir ikilem yaşıyordu. Beyni kendi içinde savaşıyordu adeta. Ya söylemeyip marine olmaya devam edecekti ama belki korsanları sadece izlemeye devam ederlerdi, ya da söyleyip marine olamama riskini alır ve korsanları yenerlerdi. Hangisini seçeceğine karar veremiyordu. Yuzbaşı kalkmıştı o an. Kapıya doğru yönelirken Yüzbaşı Emily’le konuşması gerektiğini söylemişti. Kenshin bir karar vermeliydi şimdi. Aklına zarf geldi. Daha okuma fırsatı bulamamıştı. Henüz söylememeye karar verdi. Bir gece düşünüp kararını verecekti. Hem saldırı emri bile alamamışlardı. Şimdiden riske etmeye gerek yoktu. Yüzbaşı Yuri’yi uğurlayıp zarfı eline aldı. Yatağına doğru uzanıp zarfı açtı…
Uzun bir müddet içeri girenleri izledin fakat tekbir kişi bile gelmedi hatta bulunduğun koridordan bile geçmediler. bir an düşündüğünde aklına kömürlüğe giden başka kapıların olabileceği geldi. Çoktan içeri girmiş olmalıydılar. Ne yapıcağına karar vermek için saklandığın yerde düşünmeyebaşladın o sırada aklına bunu bir denem olma ihtimali geldi. Emily seni denemek istemiş olabilirdi belki de bu mektunu ona göstermeli ve yeteneğinle ilgili herşeyi anlatmalıydın.
Uzun bir süre izledikten sonra tek bir kişinin bile gelmememsi şaşırmıştı onu. Oradan bile geçen olmamıştı. Kömürlüğe başka giden kapılarda olabileceğini düşündü. İçeride onu bekliyor bile olabilirlerdi. Ne yapacağını düşünürken tüm bunlar Emily’in denemesi bile olabilirdi. Geri gidip ona söylese miydi?
Bu düşünceyi hemen kafasından attı. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Korsanları yakalamak için risk aldı. Kömürlüğe giren kapıyı gören bir göz bir kulak çıkarıp kılıcını çekti. Aşağı atladı…
Kömürlüğe girdiğinde üç marine askeri görüyorsun iki eski bir koltuğun hatta tahtın iki yanında duruyor bir diğeri de tahtın arkasında bekliyor. Askerlerin birinin rütbesi Asteğmen diğer ikisi çavuş ve baş çavuş. Senin içeri girmenle beraber Asteğmen sana yaklaşıyor elini uzatıp: "Ben Asteğmen Sabavey hoş geldiniz usta birazdan burada olacak." diyor.
RP Out: Girmeden önce bir göz ve kulak çıkarmıştım. Kaçırdın sanırım..
İn: Arkasından gelen ses "Çok sert konuşuyorsun. Cümlesini uzun tutanın ömrü kısalır." demişti. Ses odada bulunan 3 adam duruşlarını düzeltmişti. Geminin dışından geldiği her halinden belli olan rahip cübbeli adam tahta oturup elini kaldırınca 3 asker yere eğilmişti. Asteğmen elini öpüp "Hoş geldiniz efendimiz. Tanrının zuhrettiği bir rahibi ağırlamaktan onur duyarım." demişti. Rahip gülümseyip elini Sabavey'nin kafasına koyarak "Sen her zaman iyi bir mürid oldun..."diye cevap verdi ve elini tekrar dizlerinin üzerine koydu. 3 asker tekrar ayağa kalkmıştı şimdi. Rahip devam etti "Şimdi genç asker seni Tanrının zuhredişine davet ediyorum böylece memleketini en güçlü deniz haline getirecek ve büyük tapınağı onurlandıracaksın."
Ha ha ha. Ha ha ha. Uzun bir kahkaha attı. Sadece ses çıkarmaya çalışıyordu. Saldırmak yapacağı tek şeydi çünkü. Asla aşağılık korsanlarla bir olup onlara katılmayacaktı. Hele de bu kadar ilerlemiş olanlara. "Siz pislikler ve sizin gereksiz tanrınız umrumda değil. Yemin ediyorum her biriniz öleceksiniz. Bu dünyada kişisel adalet yoktur. Tek ve en önemli şey insanların huzur içinde yaşamasıdır. Kılıcım sonunuzu getirecek!!!"
Not=Kapının önündeki gözüm asker gördüğü anda uyaracak..
-- Edited by GOD Kenshin on Tuesday 10th of July 2012 05:31:48 PM
Kömürlüğe girdiğinde 3 marine askeri karşısında duruyordu. Bir Asteğmen bir Başçavuş ve bir de Çavuş. Eski görünümlü taht benzeri bir şeyin arkasında duruyorlardı. Kenshin içeri girince Asteğmen elini uzatıp "Ben Asteğmen Sabavey hoş geldiniz usta birazdan burada olacak." dedi. Kenshin'in elindeki kılıcına aldanmadan böyle rahat tavırlar sergilemesine sinirlenmişti. Duruşunu bozmadan emreder bir tavırla " Templer korsanları adına davet aldım. Amacınızı belirtin! Ağzınızdan çıkan sözler kaderinize karar verecek!!!" dedi...
Arkadan gelen bir ses sana cevap veriyor: "Çok sert konuşuyorsun. Cümlesini uzun tutanın ömrü kısalır." Sesle beraber marineler hemen kendilerine çeki düzen veriyorlar. Arkalardan Rahip cübbesi içinde bir adam geliyor. Adamın geminin dışından geldiği her halinden belli. Adam çok ağır adımlarla yaklaşıyor ve kendisi için hazırlanan tahta kuruluyor. Elini hafif havaya kaldırıyor ve üç asker bir anda yere eğiliyor. Asteğmen Rahibin elini öperek: "Hoş geldiniz efendimiz. Tanrının zuhrettiği bir rahibi ağırlamaktan onur duyarım." Rahip elbiseli adam gülümsüyor. Elini Sabaveyin başına koyarak: "Sen her zaman iyi bir mürid oldun..." Elini tekrar dizlerinin üstüne koyunca üç marine askeride ayağa kalkıyorlar. Rahip sana dönerek konuşmaya devam ediyor: "Şimdi genç asker seni Tanrının zuhredişine davet ediyorum böylece memleketini en güçlü deniz haline getirecek ve büyük tapınağı onurlandıracaksın."
RP out: adam senin arkandan gelmedi.. Köürlüğün diğer ucundan geldi.
RP in: Asteğmenin hareketiyle çavuşlar hemen kömürlüğün diğer ucuna doğru çekiliyorlar. Sabavey elini belindeki kılıcına götürerek kendini hazırlıyor; Rahipse keyifle tahtında oturmaya devam ediyor...
Out=Peki.. İn=Asteğmen'in hareketiyle Çavuşlar çekilmişlerdi. Asteğmen elini kılıcına götürmüştü. Şişko orospu çocuğu ise tahttan keyifle izliyordu. Kenshin "İstediğiniz buysa sizi lanet tanrınıza yollayacağım!" deyip zaten elinde duran kılıcını sıkıca kavradı. Karşısındaki adam bir asteğmendi. Ondan daha rütbeliydi ama bu ondan iyi olduğu anlamına gelmezdi. Marine'in bu kadar içine sızmış adamları oradan kaldırmak zorundaydı. Yenilmek gibi bir şansı yoktu. Çevikliğini kullanarak asteğmene doğru ilerledi. "Hiten Mitsurugi-ryū Ryūkansen" kullandı...
Out: adam şişman değil. hatta 60-70 yaşlarında ve çok zayıf bir adam
İn: Hızla Sabaveye saldırıyorsun kılcını kendi kılıcıyla karşılyor. Adamın kılıcı katana yerine elmas kesimli bir şövalye kılıcı. Alıştığın bir kılıçtan çok daha sert ve kuvvetli. Asteğmen sana doğru hamle yapmak için kılıcını havaya kaldırıyor. O sırada dışarıdan çok kalabalık bir marine grubunun geldiğini duyuyorsun.
OuT=Peki. İn= Asteğmen en iyi saldırılarından birini karşılamıştı. Bir adım geri atlayıp sıradaki saldırısına başlayacakken dışarıdan gelen bir gurup marine sesi duydu. Saldırıyı planlayıp özellikle çok yüksek sesle bağırdı. "Siz adelet düşmanları buradan çıkamayacaksınız!!!" "Hiten Mitsurugi-ryū Doryūsen" (Tüm gücüyle saldırı ismini haykırıyor.)bu saldırıyla yerden ilerleyen saldırıyla hem rakibin dikkatini çekecekti hem de yaralama şansı vardı. Bu saldırıyı yolladıktan sonra 2. saldırı için hazırlandı. "Hiten Mitsurugi-ryū Ryūtsuisen"(Bunu söylemiyor.)
Savurma tekniğini çok yakından kullanmıştın adamın sağa doğru (rahibe doğru) bir adım çekilmesi kurtulmak için yeterli olmuştu. Fakat bu saldırın Sabaveyin olası bir saldırısını engellemiş oldu. Daha saldırmak için kendini toparlayamadan havadan gelen ikinci saldırınla karşılaşıyor. Kılıcın bir iğne gibi Asteğmenin omzundan içeri giriyor. Ard arda kullandığın üç teknik seni çok yormuş ve geri çekilmişken Marinelerin çoktan içeri girdiğini fark ediyorsun. İki yüzbaşı ve birçok marine Subwayin kömürlüğüne çeşitli kapılardan (Toplam yedi yapısı olan dev bir kömürlük burası.) girmiş durumdalar. Kaçan iki çavuşta onlar tarafından yakalanmış... Şimdi yüze yakın asker kömürlüğü doldurmış durumda ve ortalarında hala çok rahat bir şekilde oturan rahip giyinişli adam... Sen ve Sabaveyin leşi var.
Planladığı gibi 1. saldırıyla dikkatini çekip 2. saldırıyla işini bitirmişti. Sabavey'in ölüsü yerde öylece dururken sesleri gelen marineler içeri doluşmuştu. 2 yüzbaşı ve bir çok marine içeri kömürlüğe girmişti. Kaçan 2 çavuş yakalanmıştı. Kenshin kullandığı 3 teknik yüzünden yorulmuştu. Bu destek gelmemiş olsa 3 kişiye karşı savaşamazdı. Ayrıca karşısındaki adam çok rahattı. İçeriye giren bu kadar adama rağmen tahtında hiç bir şey yokmuş gibi oturuyordu. Sakladığı bir gücü mü vardı? Yoksa çoktan yenilgiyi kabul mü etmişti? Tetikte olmakta yarar vardı. Kılıcı elinde sımsıkı, her şeye hazır bekliyordu. Tavanda bir göz çıkarmak için hamle yaptı ve rahibe döndü.
"Sıra sende. Siz Templer korsanları beni yanınıza çekmeye çalışarak yanlış yaptınız!!!" dedi...
-- Edited by GOD Kenshin on Wednesday 11th of July 2012 05:03:25 PM
Rp Out:1 hafta benim tatilim senin ev taşıman filan derken çıkmış aklımdan. Ahaha In: Kenshin kapıya geldiğinde marine askeri kapıyı açtı. Kenshin girdikten sonra arkasından kapattı. Oda da Kenshin haricinde Komutan Emily ve 2 yüzbaşı vardı. Kenshin oturunca Emily eliyle başlamasını işaret etti. Kenshin kıyafetinin içine koyduğu mektubu çıkarıp Emily'e uzattı. Sonra sırasıyla yaptığı her şeyi hiç bir ayrıntı atlamamaya dikkat ederek anlattı. Kömürlüğün önünde nasıl pusuya yattığını, içeride karşılaştığı 2 askeri ve tabi ki Sabavey'i. Sabavey'den bahsederken yüzbaşı Bou'ya baktı ama yüzündeki ifadeyi okuyamıyordu. Özellikle yeteneğinden bahsetmekten kaçındı. Onu ayrıca söylemeyi düşünüyordu. Çünkü artık kime güveneceğini bilmiyordu. Konuşmayı bitirdikten sonra "Dikenli adaya çıkartma yapmalı ve korsanların işini bitirmeliyiz. Bu kadar içimize girmişken bekleyemeyiz. Ayrıca 2 tane tutsağımız var. Onlardan ada ve korsanlar hakkında bilgi alabiliriz. Daha önce Yüzbaşı Yuri'ye anlattığım planları açıklamama izin verin." dedi ve cevap bekledi...
-- Edited by GOD Kenshin on Monday 16th of July 2012 04:13:09 PM
Yaşlı adamın yüzüne baktığında kırışık bir surat görüyorsun. Kırışık ve ve çok sakin. Adam senin gözlerinin içine bakıyor. Sonra başını yere eğiyor. Adamın cübbesi bir anda yere düşüyor. iki üç marine cübbeyi kontrol ediyorlar. Ama hiç bir şey yok Adam bir anda ortadan kayboldu. Yüzbaşılar yanına gelip Olanları Komutanın odasında konuşmayı teklif ediyorlar
Yaşlı pislik. Bir anda ortadan kaybolmuştu. Bu kadar rahat olmasını sebebi buydu demek ki. Bu nasıl bir güçtü? Onun gibi lanetli başka insanlarda mı vardı? Nasıl bu kadar çabuk kaybolabiliyordu? Komutana lanetinden bahsetme zamanı gelmişti. Marineden atılmaktan korkmasına rağmen daha fazla saklayamazdı. Ama resmen "HAYIR" cevabını vermişti. Hepsiyle savaşıp köklerini kazıyacaktı. Bunu açıkça dile getirmişti. Komutanla oturup savaş planları kuracaktı ve dikenli adayı korsan mezarı haline getirecekti. Kafasından düşünce seli geçerken yüzbaşılar olanları komutananla konuşmayı önermişlerdi. Kafasıyla onaylayıp kömürlükten çıktı. Biraz yorulmuştu ama değmişti. Çıkardığı bütün organları yok edip komutanın odasının önüne geldi. Kapıyı çalıp cevap bekledi. Rp Out:Yendiğim ve kaçan adamın ismi ve ya tasvirini alabilirsem süper olur. Komutana anlatmak ve arama emri çıkarmak için.
RP out: Yendiğin adam zaten Sabavey üst tarafları okursan hatırlarsın yüzbaşı Bou'nun sağ kolu. Görünüş olarak 1.80 boyunda standart bir asker. Tek göze batan fark kullandığı kılıç.Elmas kesim bir şövalye kılıcı. Kaçan iki adam zaten yakalandı.. Rahibin görünümü ise:
Sanırım tamamdır.
Rp-in: İçeri giriyorsunuz kapıyı açan marine askeri dışarıdan kapatarak sizi yalnız bırakıyor. Odada ilk geldiğin zamanki gibi oturuyorsunu. Sen ve yüzbaşılardan başka kimse yok. Emily eliyle başlamanı işaret ediyor
"Teşekkür ederim. Bu lanetim sorun çıkaracaksa, Templer korsanlarını yendikten sonra marine'den ayrılırım" dedikten sonra kalkıp kapıya yöneldi Kenshin. Kapıya varınca dönüp iyi günler diledi ve kapıyı açtı. Yapacak bir şeyi yoktu. Yarın akşamüstü savaş planını dinleyeceklerdi. En iyisi otele dönüp dinlenmesiydi. Sabah kalkıp sıkı bir antreman yapması gerekiyordu. Sadece 3 hareketle çok yorulmuştu. Daha kalabalık bir durumda hayatı bile tehlikeye girebilirdi...
-- Edited by GOD Kenshin on Tuesday 17th of July 2012 02:16:52 PM
Yüz başının odasından çıkıp kendi odana geçiyorsun. üç saldırı da hemen nefes nefese kalmış olman seni çok rahatsız ediyor ve daha çok antreman yapman gerektiğini düşünüyorsun. Yatağına yatıp kendini bıraktığında ise bu düşüncelerin hepsi kafandan gidiyor ve yerini dinlendirici bir uykuya bırakıyor.
Yetenek Statları+1 Karakter Statları +2
-- Edited by Rayleigh on Saturday 4th of August 2012 02:18:06 PM
Yüzbaşı Emily toplantının bittiğini işaret edip "Yarın Akşamüstü saldırı için tekrar burada toplanırız şimdi dağılabilirsiniz." demişti.
Kenshin ayağa kalktı ama ağırdan hareket ediyordu. Herkesin çıkmasını bekledi. Yüzbaşı Emily'e dönüp. "Sizinle konuşmam gereken bir konu var." dedi ve sonra laneti ve yeteneğini, küçükken yediği meyveyi ve yüzemediğini anlattı. En sonunda "Kime güvenebileceğimi bilmiyorum artık. Marineford'dan olduğunuz için size güvenebileceğimi düşündüm. Marine'den atılmak pahasına anlattım. Ama izninizle yeteneğimi bu korsanları yenmek için kullanmama izin verin!" dedi...
Emily sözlerini umursamaz bir tavırla dinledi zaten dinlerken çoktan yerine tekrar oturmuştu bile. Sen tam cümlenin bitirdiğinde sana dönüp: "Peki" Demekle yetindi...