Açıklaması:Acı Acı meycesidir. İnsan vücudundaki acı hissi veren sinirleri kontrol eden Paramecia türü bir meyvedir.
Spoiler
Bedende duyulan acı her şeyden önce bir tehlike işareti, bir hastalık veya bir doku bozukluğu (yara) be lirtisidir. Sürekli olanına ağrı denir ve çoğu zaman bu iki sözcük eşanlamda kullanılır. Acı, organizmanın bir kısmını az veya çok tehdit eden bozukluğu bildirmek üzere sinir sisteminin, bilince gönderdiği bir haberdir. Yani acıyan yer neresi olursa olsun, onun duyulmasını sağlayan merkez beyin kabuğudur. Organlardaki, özellikle acıya karşı çok duyarlı olan derideki dokunma cisimcikleri acı duyumunu sinirler yoluyla beyne iletir. Bu bakımdan acının yararı vardır, çünkü, onu yaratan rahatsızlığın yerini aramayı ve bulmayı sağlar. Acı çeşitli biçimde (yanma, batma v.b.) olabilir ve acının cinsi, doktorun hastalığa teşhis koymasına yarar. Ama acı aynı zamanda elden geldiğince kısa sürede dindirilmesi, hiç olmazsa hafifletilmesi gereken üzücü bir duyumdur. Acının iki ayrı tedavi yolu vardır. Birincisi doku bozukluğunu veya hastalığı tedavi ederek acının sebebini yok etmeyi öngörür. İkincisi ilaç (ağrı dindirici veya u-yuşturucu) vererek kısa bir süre içinde hastayı veya yaralıyı rahata kavuşturmak amacı güder.
ruhsal acı Kişinin ruhsal durumu bazen beden sağlığını adamakıllı etkileyebilir. Bu bakımdan, kaynağı her zaman belli olmasa bile ruhsal acı da yine tıbbî nedenlere dayanır. Ruhsal acı insanın içine ağır ağır yerleşir ve sonunda yalnızlık, başarısızlık, suçluluk gibi ruh çöküntüsü nedenleri yaratır. Ruhsal acı bedensel acının tersine, hiç bir zaman nedenleri yönünden tedavi edilemez, yalnız sonuçları yönünden tedavi konusudur. Bu tedavi, öteden beri bilinen çarelere (eğlenceler, değişik çalışmalar, geziler v.b.) veya sinir ve ruh tedavisindeki son buluşlara başvurularak yapılır.
İnsanlara hiç dokunmadan ve zarar vermeden onlara acı çektirebilir. Ya da acı çekenbirinin acı hissetmemesini sağlıyabilir. Bu güçlü meyvenin dezavantajları olarak Spencer Bacaklarındaki sinirleri kullanamaz hale gelmiş ve tekerlekli sandlyeye mahkum olmuştur.
Örnek RP:
20 yıl önce... Hükümetin bir bilim servisinde...
Üç dev Akvaryumun bulunduğu bir oda da Spencer tek başına çalışmaktadır. Akvaryumların biri boş, İkincisinde çeştli balıklar Snuncusunda ise tek tür vahşi balıklar vardır. Odanın ucunda Spencerın çalıştığı bir masa var. Masadaki deftere son notları giriyordu. "Büyüme hızı 6/1 kan ihtiyacı maksimum" Demir süngüyle kapalı odanın kapısı sert şekilde yumruklanıyor. yazısını bırakan Spencer kapıyı açıp gelenyetkilileri içeri alıyor. İçeri iki adam giriyor ikisi de takım elbise giyinmişler birinin elinde bir kutu var. Diğeri: "Nasıl gidiyor projen hala sonuca vardıramadın mı? İstediğin ek sürenin sonuna geldik. Biz Oyalanmayı sevmeyiz Hoca!" Diye sert başlıyor söze. Aldırmayan spencer üç nolu akvaryumdan bir balık alarak; Dolu olan diğer akvaryuma bırakıyor. Farklı türlerle karşşılaşan balık bir anda çıldırmış gibi saldırmaya başlıyor. bir iki derken balıkları yemeye başlıyor ve her yediği balıktan sonra inanılmaz bir şekilde büyüyor ve güçleniyor. Büyüdükçe han isteği artan balık kısa sürede dev akvaryumdaki tüm balıkları bitirdiğinde ilk halinin altı katı büyüklüğe erişmişti. İzledikleri iki adamı etkilemiş olacak ki kendilerini gülümsemekten alamıyorlar. İlk başta konuşan yetkili Spencer'a yaklaşarak: "Tebrikler üstad muazzam bir güç oluşturmuşsun." Spencer ilgisini hiç çekmeyen bu iltifatları geçiştiriyor: "Evet evet her neyse." Adam bu soğuk tavra alışık olduğu için pek şaşırmadan devam ediyor: "Merak etme bu gücü dünya hükumeti sadee yilik için kullanıcak." Artık tamamen sıkılmış olan Bilimadamı sesini biraz yükselterek cevap veriyor. "Ne için kullandığınız umrumda değil. İsterseniz fakir köylüler üzerinde deneyin. Onlar için yas tutacak değilim. Önemli olan şu ki ben sözümü tuttum. Şimdi sıra sizde." Bu sevdiği tavra gülerek cevap veren adam eliyle diğerine işaret ediyor. Dakikalardır sadece arkada bekleyen ikinci adam çalışma masasına doğru ilerliyor; Elinde tuttuğu sandığı Masanın üzerine koyup açıyor. Sandığın içinde Kırmızı renkli bir şeytan meyvesi üzerindeki siyah kıvrımlarla öylece duruyor. Tecrübeli bilimadamı kutuya yönelip içindeki şeytan meyvesinden deneylerinde kullandığı hassas ameliyat bıçağıyla çok küçük bir parça kesip yiyor. Kalan kısmı kutuya kapatıp çöpe attıktan sonra sadecebir cümle daha konuşuyor:"Söyledikleri gibi acıymış."
-- Edited by Spencer on Wednesday 25th of July 2012 07:18:30 PM
Açıklaması:Acı Acı meycesidir. İnsan vücudundaki acı hissi veren sinirleri kontrol eden Paramecia türü bir meyvedir.[Onaylandı, şimdilik beyin ve kalp dışında el kol ve bacak gibi bölgelerde işe yarıyor.]
Spoiler
Bedende duyulan acı her şeyden önce bir tehlike işareti, bir hastalık veya bir doku bozukluğu (yara) be lirtisidir. Sürekli olanına ağrı denir ve çoğu zaman bu iki sözcük eşanlamda kullanılır. Acı, organizmanın bir kısmını az veya çok tehdit eden bozukluğu bildirmek üzere sinir sisteminin, bilince gönderdiği bir haberdir. Yani acıyan yer neresi olursa olsun, onun duyulmasını sağlayan merkez beyin kabuğudur. Organlardaki, özellikle acıya karşı çok duyarlı olan derideki dokunma cisimcikleri acı duyumunu sinirler yoluyla beyne iletir. Bu bakımdan acının yararı vardır, çünkü, onu yaratan rahatsızlığın yerini aramayı ve bulmayı sağlar. Acı çeşitli biçimde (yanma, batma v.b.) olabilir ve acının cinsi, doktorun hastalığa teşhis koymasına yarar. Ama acı aynı zamanda elden geldiğince kısa sürede dindirilmesi, hiç olmazsa hafifletilmesi gereken üzücü bir duyumdur. Acının iki ayrı tedavi yolu vardır. Birincisi doku bozukluğunu veya hastalığı tedavi ederek acının sebebini yok etmeyi öngörür. İkincisi ilaç (ağrı dindirici veya u-yuşturucu) vererek kısa bir süre içinde hastayı veya yaralıyı rahata kavuşturmak amacı güder.
ruhsal acı Kişinin ruhsal durumu bazen beden sağlığını adamakıllı etkileyebilir. Bu bakımdan, kaynağı her zaman belli olmasa bile ruhsal acı da yine tıbbî nedenlere dayanır. Ruhsal acı insanın içine ağır ağır yerleşir ve sonunda yalnızlık, başarısızlık, suçluluk gibi ruh çöküntüsü nedenleri yaratır. Ruhsal acı bedensel acının tersine, hiç bir zaman nedenleri yönünden tedavi edilemez, yalnız sonuçları yönünden tedavi konusudur. Bu tedavi, öteden beri bilinen çarelere (eğlenceler, değişik çalışmalar, geziler v.b.) veya sinir ve ruh tedavisindeki son buluşlara başvurularak yapılır.
İnsanlara hiç dokunmadan ve zarar vermeden onlara acı çektirebilir. Ya da acı çekenbirinin acı hissetmemesini sağlıyabilir. Bu güçlü meyvenin dezavantajları olarak Spencer Bacaklarındaki sinirleri kullanamaz hale gelmiş ve tekerlekli sandlyeye mahkum olmuştur.
Örnek RP:
20 yıl önce... Hükümetin bir bilim servisinde...
Üç dev Akvaryumun bulunduğu bir oda da Spencer tek başına çalışmaktadır. Akvaryumların biri boş, İkincisinde çeştli balıklar Snuncusunda ise tek tür vahşi balıklar vardır. Odanın ucunda Spencerın çalıştığı bir masa var. Masadaki deftere son notları giriyordu. "Büyüme hızı 6/1 kan ihtiyacı maksimum" Demir süngüyle kapalı odanın kapısı sert şekilde yumruklanıyor. yazısını bırakan Spencer kapıyı açıp gelenyetkilileri içeri alıyor. İçeri iki adam giriyor ikisi de takım elbise giyinmişler birinin elinde bir kutu var. Diğeri: "Nasıl gidiyor projen hala sonuca vardıramadın mı? İstediğin ek sürenin sonuna geldik. Biz Oyalanmayı sevmeyiz Hoca!" Diye sert başlıyor söze. Aldırmayan spencer üç nolu akvaryumdan bir balık alarak; Dolu olan diğer akvaryuma bırakıyor. Farklı türlerle karşşılaşan balık bir anda çıldırmış gibi saldırmaya başlıyor. bir iki derken balıkları yemeye başlıyor ve her yediği balıktan sonra inanılmaz bir şekilde büyüyor ve güçleniyor. Büyüdükçe han isteği artan balık kısa sürede dev akvaryumdaki tüm balıkları bitirdiğinde ilk halinin altı katı büyüklüğe erişmişti. İzledikleri iki adamı etkilemiş olacak ki kendilerini gülümsemekten alamıyorlar. İlk başta konuşan yetkili Spencer'a yaklaşarak: "Tebrikler üstad muazzam bir güç oluşturmuşsun." Spencer ilgisini hiç çekmeyen bu iltifatları geçiştiriyor: "Evet evet her neyse." Adam bu soğuk tavra alışık olduğu için pek şaşırmadan devam ediyor: "Merak etme bu gücü dünya hükumeti sadee yilik için kullanıcak." Artık tamamen sıkılmış olan Bilimadamı sesini biraz yükselterek cevap veriyor. "Ne için kullandığınız umrumda değil. İsterseniz fakir köylüler üzerinde deneyin. Onlar için yas tutacak değilim. Önemli olan şu ki ben sözümü tuttum. Şimdi sıra sizde." Bu sevdiği tavra gülerek cevap veren adam eliyle diğerine işaret ediyor (iftara gitmem lazım devam edicem :)
Öncelikle insanların yaratıcılılarını kullanarak oluşturduğu meyveler yazdıklları rp'lere dahildir. Bir kimsenin herşeyiyle tasarladığı bir meyve; orijinal seriden seçilmiş bir meyveden çok daha değerlidir Logia-mistik zoan-antik zoan olmadığı sürece meyvelerin güçleri başlangıç için kısıtlanabilir oyuncular bu gibi durumlarda meyveleri için bir gelişim you kurarlar kafalarında. Halbu ki seriden seçilmiş bir meyve için yapılması gereken tek şey rp'lerin ilerleyip meyve statlarının arttırılmasıyla zaten oda'nın tasarlamış olduğu saldırıları ve yetenekleri beynindeki fosforları israf etmeden saldır listesine eklemektir. Bu çoğu zaman kendi yeteneklerini kullanarak bir resim çizmektense çizilmiş resmi byamaya benzer. Bu yüzden bu tür meyveler için rp kaliteleri bunlar esas alınarak kıyaslanmalıdır. Bahsettiğiniz rp'ler istedikleri meyveleri için onaylanmış şekilleriyle yeterli görülmüştür. Bunun ötesinde bu karakterlerin rp'lerinin yetersiz olduğunu düşünüyorsanız zaten böyle bir durumda meyveleri üzerinde istedikleri şekilde hakim olamaz ve onu geliştiremezler. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta rp kalitesinin uzunlukla ilgili olmadığıdır uzun rp iyidir diye bir durum söz konusu değildir aksine bir rp ilgili olduğu konuda ideal uzunluğu yakalamalıdır. Bütün bunlardan sonra Çeşitli sebeplerden ötürü Seri içinde kullanılan meyvelerin rp içinde seçilip kullanılması yasaklanmıştır. Onaylanmış ve rp'ye başlamış meyve kullanıcıları devam edebilirler fakat benzeri bir durum için yeni meyveler onaylanmıyacaktır.
Meyvenin Özellikler: Kullanıcıya yer çekimini manipüle etme gücünü verir. Yer çekimini azaltıp düşürebilir. Kullanıcı bir grup düşmana saldıracaksa, kendi o saldırı alanına girerse kendi de zarar görür. Teke tek kullanırken fazla yaklaşmasına gerek yoktur.
Örnek RP:
Spoiler
Güneş, gökyüzüne doğru süzülmeyi cazip kılmak için elinden geleni ardına koymayarak parlıyordu. Güneşi kapatmayacak şekilde beyaz, yastıkları kıskandıracak kadar yumuşak koyun yününü andıran küçük beyaz bulutlar gökyüzüne ayrı bir güzellik katıyordu. Tertemiz bir hava hakimdi doğaya. Kendi berraklığını özenerek aldığı melekler gibiydi. Marco, bu doğanın güzelliğini karalayan kirli kalemi zerre kadar görmek istemese de geçmiş, kendini Marco'nun zihninde tekerrür ettirmeye devam ediyordu. Kendisine bir söz vermiştim her ne olursa olsun ailesini katleden, onu küçücük yaşında böyle bir zorluğa atan korsanları bulup onları yok edecekti. Ama şimdiki gücümle bu imkânsızdı. Güçlenmesi gerekiyordu. Güce ihtiyacı vardı ve bunun için olabildiğince çok, ama çok çalışıyordu. Her gün sabah güneşle birlikte kalkıyor, güneşe eşlik ederek çalışıyo ve o gidene kadar bu çalışmayı devam ettiriyordu. Marco, ailesini kaybettiği için onu önemseyen insanların ortadan yok olduğunu düşünüyordu her an. Genelde karnı acıkınca kendi yaptığı yamuk siyah ağaç dallarından yaptığı oltalardan balık tutup balıkların oltasına gelmesi için dua ederdi. Bazen de oltaya hiç balık gelmezdi. O zaman karnını doyurmak için yapacağı tek şey kalıyordu. Bazen ona genelde gülmeyen şansının yardımıyla yiyeceğinden fazla balık oltasına takılıyor ve onları da balıkçı Dariel'e satıyordu. Balık tutamadığım zamanlar aç kalmaktan kurtulma amacıyla para biriktiriyordum. Kendi gibi ailesiz bir çocuğun bütün bunları ayarlaması gerektiğini bildiğini düşünüyordu. Yoksa aç kalabilir ve çalışmalarını aksatabilirdi. Bu da hayatını çoktan adadığı intikam adlı hedefinden onu uzaklaştırmış olurdu. Ailesine olanlar sonra şehirden aşağı yukarı bir kilo metre uzakta ormanın içinde kendince yaptığı kulübeyi andırmaya çalışan yerde kalıyordu. Tahtaların yamukluğu, onu yapan Marco'nun gözleri önüne inen beyaz saçlarını sallandıracak kadar büyük bir kikidirmeye sebep oluyordu. Çivileri her gün kontrol ediyordu. Rüzgarlı bir gecede o tahtaların kafasına düşmesini istemiyordu. İnsanlar ailesi olamayan çocuklara bir pislikmiş gibi davranıyorlardı. Yaşamayı hak etmeyen, yaşantıları olmayan çöp parçalarının hak etmeyeceği muameleye mağruz kalıyorlardı. Marco'da kendini bu pislik grubuna dâhil olarak görüyordu. Bunları ne zaman düşünse, düşüncelerinin gazabı tarafından kendini kaybediyordu.Beni dışarıdan yargılayanlara söyleyecek sözüm yok. Zaten dışarıda kalmaları onlara yetiyordu benim için. Hepsinin benim hakkında ne düşündükleri ve dediklerinin canı cehenneme! Lanet olası şu dünyada kim olduğun, ne yaptığının yanında önemsiz kalıyor.Beyaz saçlarıyla bir uyum sağlayan beyazı andıran gözlerini kısmasına, beyaz teninin sinirden kızarmasına sebep oluyordu her seferinde.Kendinin kim olduğunu, yaşama amacının ne olduğunu artık daha iyi biliyordu. Bu amaçlar, bu hedefler için her geçen gün, her geçen dakikada bir önceki dakikadan daha da güçlü olmak istiyordu. Güç, neredeyse onun tüm vücudunu ele geçirmeyi başarmış bir zehir gibiydi.
Dinlenmek için sırt üstü uzandığı yeşillikte gereğinden çok fazla zaman geçirdiğini düşünmüştü. Biraz da kaslarını çalıştırması gerektiğini kendine sayıklayarak ayağa kalkmıştı. Kollarına, ayaklarına ve beline yedişer kiloluk ağırlıkları bağlayarak başlamıştı işe. Adeta bir çemberin etrafında duran topların bu kadar ağır olması ne kadar da garip diye düşünüyordu. Gözlerini dairesel bir şekilde çevirmiş, kendine bu ağırlıklarla koşmak için uygun bir yer belirlemişti. Kafasında belirlediği yeşillik üzerindeki dairesel alanda olabildiğince hızlı koşmaya başlamıştı. Kollarını vücudunun arkasına bırakmış, adeta havayı delip geçen bir ok modeline dönüşmüştü. Belirlediği dairesel alanı, kulübeyi merkez olarak ayarlamış ve çevresinde koşarak yirmi beş tur attıktan sonra alnından yavaş yavaş dökülmeye başlayan ter damlaları, kendi ağırlıklarını yorgunluk hissine bırakarak yere damlıyorlardı. Çalışmasının ikinici aşamasına geçme vaktinin geldiğini düşünüyordu. Yavaşça yamuk tahtalarla kaplı, onu güldüren kulübesine doğru yürümeye başlamıştı. Üzerinde toplam otuz beş kiloluk fazladan bir yükle attığı her adımın ona bir karı olacağını düşünmüştü. Kalın olsalar da gülünç odun parçalarından yapılmış kulübesinde sadece tek bir oda vardı. Yer olarak bakıldığında iki büyük ağacın neredeyse tam ortasına kurmuştu onu. Bunu yapmasını sağlayan neden, yağmur yağdığında kulübesinin ıslanmaması gerekiyordu. Kabaran tahtalar zayıf bir hale gelebilirdi. Bir de, katanasının beyaz ve açık renk kırmızıyla süslenmiş kını yağmurdan zarar görebilirdi. Bu sebeplerden ötürü oldukça seçici davranmış ve bulabileceği en iyi yeri bulmuştu. Giriş kapısın önünde hafif bir tül asmıştı. Ormanda yaşaması, etrafının böcek ve diğer şeylerle dolu olduğu anlamına geliyordu. O tül, sinekler ve diğer haşereler giremesini engelleyecek en yegane şeydi. Kulübesinin kapısına iyice yaklaşmıştı ve tülü aralayarak içeride ailesinden kalan tek hatıra olan katanasını durduğunu görüyordu. Katana, adeta onu alması için Marco'yu bekliyordu. Yavaşça onu olduğu yerden almış ve,Çalışma zamanı dostum,diye söylenmişti kendi kendine. Katanasını hafifçe kınından çıkarmış ve onun güzelliğine bakmaya başlamıştı. Kabzasından sarkan pembe süsü, uzunluğu ve 'T' gardı, her şeyiyle geçmişi hatırlatıyordu. Onu, eline alışsın diye seri bir şekilde havada sallamaya başlamıştı. Sıra gerçek antrenmandaydı. Etrafı süsleyen büyük ağaçların köklerinin toprakla birleştiği yerlere giderek o ağaçlara ağır gelmeye başlayan ağaç yapraklarını toplamaya başlamıştı. Yirmi tane topladıktan sonra her seferinde beşer tane yaprağı havaya atacak ve hepsini tek bir seferde kesmeyi deneyecekti. Yerden topladığı ve giydiği siyah pantolonun ceplerine doldurduğu yirmi tane ağaç yaprağından eline gelen ilk beşini havaya doğru fırlatmıştı. Hepsinin dağıldığını gördükten sonra tek bir seferde kesme fikrini hızlı ve seri bir şekilde yere düşmeden kesme olarak değiştirmişti. Yavaşça yere doğru süzülen yaprakların hepsini yere inmeden kese bilecek kapasitede olup olmadığını sorgulamaya başlamıştı. Denemekten başka yapacak bir şeyi yoktu. Kılıcı tek eliyle kullanarak gözüne kestirdiği süzülen ilk yaprağı ikiye ayırmıştı. Ardından hızlı bir şekilde diğerine savurmuştu kılıcı. Onu kestikten sonra gözünü verdiği diğer üç yaprak, yere düşmeye çok yakınlardı. Marco onları görüp katanayı sallayana kadar yere değmişlerdi. Üç tanesini yere değdikten sonra kesebilmişti. Umutsuzluğa kapılması için henüz çok erkendi. Daha üç hakka sahip olduğu gerçeğinin aklına gelmesiyle tekrar hazırlanmıştı. Bu sefer başaracağına inandığını beyninde yankılandırarak kendini motive ediyordu. Ruhunda en ufak bir parça dahi azimsizlik görmek istemiyordu. Diğer beş yaprağı da havaya atmıştı. Rahatlatıcı rolünü geri de bırakmış rüzgâr arkasından esiyor ve yaprakları Marco'dan uzaklaştırıyordu. Fakat Marco, buna rağmen diğer seferkinden bir yaprak fazla kesebilmişti. Kollarında bağlı olan yedi kiloluk ağırlık, Marco'yu yavaşlatıyordu. Buna rağmen çıkartmama kararı almış ve onlarla birlikte antrenmana devam etmeye başlamıştı. Her ağırlık, her hareketinde onu biraz daha güçlendiriyordu. Başka türlü güçlenemez ve intikamına yaklaşamayacağını söylüyordu kendine. Öz güvene ihtiyacı vardı. Elinde kalan son on yaprağı da havaya fırlatmıştı. Rüzgârla, doğayla ve elinde tuttuğu katanasıyla büyük bir uyum içinde hareket etmeye çalışmıştı. Olabildiğince hızlı olması gerekiyordu. Katanasını, havada yaprakların hizasında onları kesecek şekilde sallamıştı. Katanayı yere doğru indirip, o havayı kesen sesi duyduktan sonra geriye dönmüş ve hepsinin ikiye ayrıldığını görmüştü. Bir şeyler başardığını görmek, son zamanlarda onu mutlu eden tek şeydi.
Bu yorucu antrenmanın ardından karnından gelen gurultuyla acıktığını fark ediyordu. Bir kilometre uzakta olan şehre gitmek, yemek bulmanın en kolay yoluydu. Ağırlıkları çıkartarak daha hızlı oraya ulaşabileceğini düşünmüştü. İlk önce ayaklarındaki ve sırtındaki ağırlıklardan kurtulmuş, sonrada bileğine bağladığı ağırlığı çıkartmıştı. Hepsini alıp kulübenin içine koyduktan sonra katanasını kınının içine sokup sırtıma sıkıca yerleştirmiş ve olabildiğince hızlı bir şekilde şehire doğru koşmaya başlamıştı. Tuttuğu balıkları satmaktan arta kalan parasıyla bugün kendisine yiyecek bir şeyler alacaktı. Yemeğini yedikten sonra evinin önünden geçecek ve her zaman yaptığı gibi anne ve babasına dua edecekti. Şehire indiği yol, limanın kıyısından geçerken ailesinin evini kapsıyordu. Attığı adımlardan gelen dengesiz seslerin kaynağı yamuk kaldırım taşlarını görmeyi alışmıştı, fakat her seferinde böyle bir etki bırakıyordu. Limandan gelen kuşların sesi, denizden gelen dalgaların getirdiği sesle birleşince ortaya muazzam bir ferahlık çıkıyordu. O tuzlu suların bu kadar etki yaratıyor olması Marco'ya anlamsız geliyor olsa da, bu tür şeyler için mantık aramaktan pek haz almıyordu. Eski evlerine yaklaşmaya başladığında, olan biten gerçekleşirken burada olmasa bile burnunu dolduran antik yanık kokusu, gözlerinden gelen su damlalarının önünü açmaya yetiyordu. Gözleri dolu bir şekilde yıkık evin önüne geldiğinde gördüğü manzara, ilk günki trajediyle tıpa tıp aynıydı Marco için. Evin yıkılmış, siyahlaşmış kapısının önüne gelip diz çökmüştü. Ağzını oynatarak söylediği belirli belirsiz şeyleri her gün gelip tekrar ediyordu. Duasını bitirdikten sonra yüzünde oluşan tebessümle ayağa kalkmıştı., kulağına gelen bazı seslerle irkilmiş ve yüzündeki tebessümü silerek sesleri aramaya başlamıştı. Kırmızı kafa tası işareti bile onların korsan olduğunu ele vermişti. Korsanlardan nefret eden Marco, onları görmesiyle birlikte damarlarına enjekte olan siniri kullanarak ayağa kalkmış ve onlara bakmıştı. Yağmalama yaptıkları, her korsanın elinde taşmaya meyilli kutulardan görünür bir şeydi. Onların yağmaladıkların şeyin devamını, fakat tek bir seferde taşıyacak kadar korsan olmadığını fark etmişti. Onların indikleri büyük sayılacak siyah odunlarla kaplı gemi, neredeyse boşalmış ve sadece kendi tahtalarını dinleyecek bir sakinliğe yükselmişti. En son inen adamla birlikte onların peşine düşmeye başlamıştı. Onları takip ederken aklına yanan evi ve ailesi gelmişti. Limana bu kadar yakın olmaları onları açık hedef yapmıştı belki de. Bunları düşünmek onu üzüyor ve içinde bulunduğu olayın hassasiyetinden uzaklaştırıyordu. Adamları ağaçların arkasına saklanarak izliyordu.Lanet olası şeyler. Sizin gibiler yüzünden şu an bu durumdayım!Düşüncelerinden onlara lanet ediyordu. Aptallıklarını, birbirlerine bağırarak, aptalca şakalar yaparak yürümelerine bağlıyordu. En arkada sürüyü tamamlayan uzun siyah saçlı, yüzünün kirini arttıran uzun siyah sakalıyla iğrenç gözüken adamın elinde duran define sandığını andıran siyah bir kutu, altında onu taşıyan kutuların sallanmasıyla yere düşüyordu. Onu fark edemeyecek kadar canı sıkkın olan adamı huylandırmadan arkasına geçip düşen sandığı almış ve içindeki şeyden gelen sesi altın külçeye yakıştırarak oradan uzaklaşıyordu. Şehirin içine doğru ilerlerken kutuyu açmış ve içindeki şeyin altın külçe, ya da altın türevi bir şey olmadığını görerek hayal kırıklığına uğramıştı. Tatmin olan tek şey, guruldamasıyla onu buraya çeken midesi olmuştu. Ananasa benzeyen mavi meyve, Marco'nun hayatı boyunca görmediği türden bir şeydi. Ne kadar garip gözüküyor olsa da, onu mideye indirmek için daha fazla beklemekten aciz olduğunu düşünerek onu yemeye başlamıştı. Tadı da görünüşü kadar garipti. Adeta mide kapağını açamıyordu tat. Fakat yutkunmak için elinden geleni yapıyordu. Yediği şeyin ne olduğunu merak ederek yürürken siyah kutuyu mavi denize bırakmayı akıl etmişti. İşi hallettikten sonra yürümeye devam etmiş ve vücudunun meyveye verdiği tepkiyi kendi düşüncelerinde tartışmaya başlamıştı.
-- Edited by Marco Carleone on Monday 30th of July 2012 08:14:33 PM
Meyvenin özellikleri:Ölüm Ölüm Meyvesi kullanıcının farklı türlerdeki zehirleri üretmesini ve kontrol etmesini sağlayan ve zehri sayesinde dokunulmazlık kazandıran Paramecia türü bir Seytan meyvesidir dir.
Bu meyvenin en büyük gücü çeşitli türdeki zehirleri üretip kontrol edebilmesidir. Üretebildiği farklı zehirlerin gücü ve formu değişebilmektedir. Örneğin; bazen zehirli gaz şeklinde nefes yoluyla bazen de çürütücü sıvı zehriyle kişnin vücuduna direkt olarak saldırsıyla zehrini kullanabilmektedir. İsteğiyle tüm vücudunu zehirle kaplayabilmektedir ve ona dokunan kim olursa olsun zehirlenmektedir.
bir zayıflığı Sasorin 'ın çok fazla zehir kullanması ishal olabilme ihtimalini arttırır.
Not:Bu yetenek Logia türü meyvelerinkiyle karıştırılmamalıdır çünkü kullanıcısı zehire dönüşememektedir.
Ayrıca: Meyvenin gücüyle ölme riski olmadan zehirli yiyecekler yiyerek eğlenmektedir. Zehir yemeklere lezzet katmaktadır. Bu onu öldürmemektedir fakat ağır derecede ishale neden olmaktadır. İshalin seviyesi tükettiği zehirle ilgilidir.
Örnek rp:
Spoiler
Hava Güzel Ve Sıcak Herkes Denize Yüzmeye Gidiyor Genelde Yazın Buranın En Düşük Sıcaklığı 20 Derece olur Bense Eğitimimi Bitirmiş Dedemle pazara inmiştim yaslandığı İçin
Bütün Eşyaları tasıyomuyordu Yokuşlarda Bütün Yükü Bana Veriyor Al Sana Antrenman Diyordu. Bazense Kendini bile Bana Taşıttırıyordu Yaslı bunak J Ev Dağın tepesinde İdi
Sıcak Hava + 20 Poşet Ayrıca Birde Yokuş 2 Günlük Antrenmanım Bu İdi Eve Vardığımda
Bayram Gibiydi Her Seferinde. Dedeme Dönerek
-Ben Dışarı Çıkıyorum Dedi
Dedem İse Esperi Yapıldı Hep
-Gene Ayı Saldırmasın Ha L
Evet 1 Yıl önce Dağda Bana Yaslı Bir Ayı Saldırmıştı Ve Ben Canını Aldığım Sırada Öbür Tarafa Benden Bir Hediye götürmüstü O Yaslı Ayı yüzden 1 Yıldır Yüzüme Bandana Takıyordum Gene her zamanki Gibi Küçük Adamızın Dağlarına Tırmanıyordum Her Zaman Çıkmak İstediğim Yamaca Doğru Gidiyordum Bu Sefer İpim Ve Eşyalarımda Hazırdı
Hava Sıcaktı Saat 4 geliyordu Daha Yolun %75 bitmişti 1 Saat Sonra 5.00 Yamaca Tırmanmıştır. Küçük Ada Her Taraftan görünüyordu Arkamda Döndüğümde Küçük bir korsan Grubu Küçük bir Sandığı Bir Magraya Saklıyordu Ve Onu Düşünerek 1 Saat Yamaçtan İndir Hava Serinlemesi Ve O Heyecan Koşarak İniyordum Eğer Olaya Gidersem
Gene Dedemden Dayak Yiyecektim En iyisi Yarin gitmekti
Dün olanlar Yüzünden Eğitimimi En Kısa Sürede Bitirip Magranın yolunu tuttum
Hava Gene Sıcaktı 1 Saat Yolumu Bitirip Magranın İçine Girdim Küçük Bir Sandık
Yanıma Aldığım Silahım ile 1 Vuruşta Parçaladım İçinden Bembeyaz Bir Meyve Cıktı
Acaba Pazarda Satabilir miydim Ama Bizim Ada halkı Bölge Şeyleri Almazdı Birden
Sesler Duydum Ve Meyve yanıma Alarak Bir Delik e Sığındım Korsan Bağırıyordu 4 Kişilerdi Çabucak İz Bırakmamak İçin meyveyi yedim ve Kaçtım Bu Magra Çok iyi Biliyordum Çocukluğum Burada Geçmişti Denebilirdi Eve Gittiğimde Olanları Dedeme Anlattım Düşündükten Sonra Kafama Sağlam bir Yumruk Attı Olanları Bana Anlattı
Bu Sıcak Adada Tek Eğlencem Yüzmek İdi Ama Artık Yüzemeyecektim kekse yemeseydim Diye Düşündüm Dedem Bana Dönerek
Artık Eğitimin %50 Meyvene Odaklanacağız Dedi İste Benim Hikâyem bölge
2 Yıl Sonra Meyvemin Sis Sis Meyvesi olduğunu Anladık
-- Edited by Sasorin on Tuesday 31st of July 2012 04:27:28 PM
-- Edited by Rayleigh on Tuesday 31st of July 2012 08:40:35 PM
Meyvenin İsmi : Mitolojik Zoan türü "Humayt" meyvesi Onaylanmadı
Humayt Humayt No Mi
Meyvenin özellikleri :Humayt Kusu Atesden Yaratırmıs Ölümün Bekcisinin Kusu Olduguna İnanılır Uctugunda Vücudunu Kırmızı Bir Ates Kaplar. Dönüşümünde uçabildiği için çok hızlıdır ve bu ona hava saldırında büyük üstünlük sağlar. Meyvesinin en büyük gücü ise yaralarını Kırmızı ateşiyle iyileştirmesidir.Uctugu Her Yere Ölüm Getilirdigi İnanırıl Uctugu Zaman Arkasında Bir iz Bırakıl Bir Cok kiseye Göre Ölümünün Yolu Diye Söglenir Kullanıcısına Bir Özelligi oldugu Birinmez Simdiye kadar Nadir kisiler Yemistir Hepside Gücü Yüzünden Zehirlenmis Veya Öldülürmüstür Bir Cok Kisiye Göre Cok Güçlü Ve Hızlı Bir yaratıktır Gözleri Cok keskin Bir yaratık Oldugu İcin kimseye Göre Ölüm Bekcisin Kusundan Kacamaz Denir En büyük Avantajı ise Kullanıcı İstedigi An istedigi Yerini Dönüstürebilir Örnegin Sadece kanatlarını Veya Gözünü Ayrıca Anka Kusların Atası Ve Onları Yer Yüzünden Silen Kus Humayt Anka kusları yer Yüzüne temsilci Olmak İcin Göndermislerdi Ama İnsanları Yok Eden Anka Kuslarını onlar Yok Etmistir
Spoiler
Örnek rp:
Spoiler
Sabah olmuş Her Zamanki Gibi Sokağa Cıkmış Dağa Doğru Gidiyordum Amacım Dağa Çıkmaktı Çünkü Antrenman Yapmak istemiştim Yola Doğru hareket Ediyordum Hava Güzel
Sıcak Ve Yaz Ayların En iyisiydi Yolda Gidiyordum Saat 9 gibiydi Herkes Yeni Uyanmıştı Dün Maçın Devamını Yapacaktık Ama Benim Antremin Günümdü Ve Yolumdan
Sapamazdım. Dağa Çıkmama Az Karmışken Bir Sokak Gördüm. Hiç görmediğim Tuaf Bir Sokak Bu Saat Karanlık İdi Meragımı Yenik Düştüm. Ve Oraya Doğru Doğru Gidiyordum
Kutu üzerinde Parlak Bir Kutu içinde İse Tuhaf Renklerden Bir Meyve Karnımda Bir Gurultu Acıkmıştım Dün Aksam Mac Yüzünden bisi Yiyememiştim Saten Ailem Yoktu Dağda Yemeği Düşünüyordum.
Bu Meyve Bir Ufak Atıştırmalık Olur Diye Düşünerek Olaya Doğru Hareket Ettim Ve Elimi uzattım. Adam Elimi Tutarak Bana Döndü Ve
—Sakın Elleme Bu meyveyi Ama Parasına Verilsen Neden Olmasın Dedi
Bana Döndü Kafasını Cevirdi Ve Beni Süzdü Sonradan.
-Ama Para Sende Ne gezer Fakirsin Garibe Simdi bas Git Bide Seni Görmeyim Burada Elimde kalırsın Dedi.
Yavaş Yavaş Gitmeye Başladım uzaklaştım Ama Meragım Gitmemişti Acaba Bu Neydi ?
Arkaya Girdim Ve O Karanlık Sokağın Girişini Arıyordum Burmuştum Küçük Bir Delik Çok Zorladım Ama Giremedim Nasıl Gireceğimi Düşünürken Orda Etrafımda Dönüyor.
Ama Birsey bulamıyordum Birden Eskimiş Bir Balyoz Gördüm. Onu Vurarak Orayı .Kırmıştım Ama 2 Kişide Buraya Doğru Geliyordu Üste Küçük Bir Çıkıntı Gördüm Ve Tırmandım
Adamlar Geldiğinde Aralarında Söyle Bir konuşma Geçti
[Rp out:Not 1 Numaralı Adam:Şişko 2 Numaralı Adam:Zayıf Tuhaf Tipsiz Bir Korsan Benziyor]
1:Galiba Kimse Yok
2:Ama Baksana Bu Barileri Bir Sıçan yıkmış
1:Hangi oruspu Dallaması Benim Yemek Keyfimi Bozabilir Acaba [Sinirli]
*[Anan Derken Sığındığım yerden Düştüm]
1:Sen Ha Küçük Pic Seni Dogruyacagım
Ben: Nefesin Bizim Tuvalet Gibi Kokuyor Ayı
1:Tutmayın Beni
2:Senindir kardeşim Kes Onu
Üstüme Doğru koşuyordu Ayı Güçlü Ama Yavaştı Bana Kılıcını Savurduğu An Kafamı Eyip Ayağına Tekme Attım Ve Yere Düştü Ama Bisi olmamıştı Ama Son Anda
Küçük. Bir, Bira. Fıçısı Kavasına Çarptı Öbür Adam. Bu hıyar Beni öldüreceğini Biriyormus Gibi Gitmişti Şanslıydım Meyvemin Bulunduğu Yere Doğru Koştum Ama Orda Değildi
Değildi Kafayı Camdan Uzattım İçerde. İdi Sessizce Girdim Ve Kutuyu Aldım Çıkacaktım 4 Adam Ve 1 O Zayıf Tipsiz 2 Ayı Ve O İlk Gördüğüm Adam Diğerini Tanımıyordum
—Sen O Fakir Pis Veletsin Seni Öldüreceğim
Şişko: O Beni Küçük Düşürdü O Ben
—Kaç Ma Dur Pic Dallaması Seni öldüreceğim
Merdivene Adım Attığımda Bir Anahtar Gördüm Galiba Sandığındın dır Diye Hızlıca Aldım Ve Çatıya Cıktım 4 ,Adam Etrafımı Salmıştı
Artık kacamıyacakşın Pic Dallaması
-Senin Bok Kokulu Nefesin Yerine Ölüm Seçelim Ayı
Konuşmayan Suskun Adam Bana Baktı Ve
-Efendim Köle pazarında Çok iyi Para Eder Dedi
Bunları konuşurken Hızlıca Sandığı Açtım Ve Meyveyi Bütün Olarak Yedim Kötü Tadı O An Bana Seker Gibi Geldi
Patron: Seni Simdi Siktim pic Dallaması Diyerek bana Doğru Koştu
Ben:Siken Sikene Bu ne Ya
Öbür Adam Patronu Yatıstırmak İcin
-Durun Efendim hemen Sey Yapmayın Meyvenin Türünü Bile Birmiyoruz Lütfen Durun
-Bırak Beni Edyorus
Edyorus Adını Simdi hatırmamıstım 2 Ay Önce Burda Bir Büfe Yönetiyordu Ve Birden ortadan kaybolan Adamdı
Ona Dönerek
-Hey Edyorus Sen Su Kaybolan Büfecisin
Adam:Evet Bu Pis kasabayı izliyordum
Pis Lafı Benim Zoruma Gitmisti Adama Dönerek Asır Pis Olan Sensin İbne Diyerek Cıkıstım Adam Sinirlenmisti Nedense Herkezi Sinirlendiyorumdum Bugün
Edyorus:İstediginizi Yapın Patron Su kücük velete Diyerek Cekip Gitti
Adamlar Bana Dogru kosuyordu
Tek Yolum 15 Metreden Atmamaktı Gözlerimi kapattım Ve Boşluğa Attım kendimi Son olarak Keşke Kus Olup Uçsaydım Dedim
1 Dk Olmuş Ama Halen kendimdeydi Noldu Acaba Dedim Ve Gözlerimi Açtım, uçuyordum Kanatlarım Vardım Alevliydi Ama Sonradan Alevleri Geçti Çok büyük 2 Adet Kanat.
İlk olarak Antrenman Mekanım Koca Dağa uçtum Ve gizlice Oraya Girdim sormadan kendimden Geçtim Uyandığımda Sabah Olmuştu Magradan Çıkarken Dünkü Olayların
Etkisindendim Tek Ayağımı Magranın Kapısından Sızan ışığa uzattım Ve ---YENİ BİR. HAYAT BEKLE BEN GELİYORUM--- Diye Bagıralak Dışarı Cıktım
-- Edited by Ryunosuke on Wednesday 1st of August 2012 10:52:54 PM
-- Edited by Ryunosuke on Wednesday 1st of August 2012 10:53:56 PM
-- Edited by Ryunosuke on Wednesday 1st of August 2012 10:57:58 PM
-- Edited by Rayleigh on Thursday 2nd of August 2012 10:50:20 AM
Meyvenin İsmi :Tenshi Tenshi no mi.(Melek anlamına gelsede, istediğim dümüş/kovulmuş melektir.) Onaylandı
Meyvenin özellikleri : Mitolojide tanrıya tamamen bağımlı olan meleklerden bazıları, kendi iradelerini kazanarak hür olamaya çalışırlar. Tanrının zoruna gider bu davranış ve bu melekleri cennetinden kovar. Güzelliğin ve iyiliğin sembolü beyaz kanatları cennetten kovulunca siyah olur. İyilik gücleri ise kötülük güçleri olur. Meyve: Siyah kanatlar ve ilüzyon gücü sağlar. Zaten kırmızı gözlü olan karakter, düşmüş melek görünümde şeytanı andırır.
Örnek rp: 5 yaşına girdiği gecenin sabahıydı. Aldığı hediyeler ayağının ucunda duruyordu. Sadece babasının verdiğini açmıştı. Ne olduğunu zaten biliyordu. Uzun zamandır istediği kılıçtı bu. Babası zengin olsada her istediğini almazdı ona. Bu yüzden belki sabırlı olmayı öğrenmişti. Babasının aldığı kılıç elinden düşmüş, yatağının yanında öylece duruyordu. Yatarken bile bırakamamıştı onu çünkü. Bir rüya görüyordu ellerinin olmadığı. Kılıç kullanamıyordu. Annesinin, babasının elini tutamıyordu. Rüya birden değişmişti. Elleri kılıçtı şimdi. Kimseye dokunamıyordu, dokunduğu herkesi kestiği için.
Ter içinde uyanığ kılıcını yerden aldı. Yavaşça kınından çekip yansımasına baktı. Kırmızı gözleri hep sevmişti ama bir şeytan gibi görünüyordu. Çoğu kişi ilk gördüğünde korkardı ondan ama o kadar iyi ve akıllıydıki ilk tanıştığı kişiler her zaman severdi onu. Komikti ayrıca, etfaındaki herkesi güldürürdü. Ayrıca zengindi. Babası fazla şımartmasa da harçlığını her gün verirdi. Aldığı her şeyi köydeki çocuklarla paylaşırdı ona. Bu yüzden köy çetesinin lideri yapılmıştı. Diğer nedeni de kılıcı olmasıydı tabiki, her ne kadar kullanamasa da. 8 yaşında kadar böyle gitmişti bu. Köyde çetecilik oynarlardı. Kılıcı kınından çekmeden, korsan kılığına girenleri köyden kovarlardı. Çete olsalarda köyün koruyucularıydılar. Babasının ona tuttuğu hizmetkarla birlikte köydeki en büyük ağaca, ağç ev yapmışlardı. Çetesinin karargahı orasıydı. Çok severdi orayı. Elinden gelse hiç ayrılmazdı ordan. Bir gece kalmakta ısrar edince aileside kıramadı onu. Çok sevinerek topladı eşyalarını. Kılıcını da almayı unutmadı. Ağaç eve girip uyumaya başladı. Rüya görüyordu yine. Rüya gördüğünde biliyordu artık, çünkü yine kılıçtan elleri olmuştu ve yine elsiz kalmıştı. 3 yıldır, her gece sekmeyen rüya. Ter içinde uyandı yine. Tam ağaç evinin üstünde öten bülbülün sesi, ve evin içine giren sabah güneşi onu kalkma vaktinin geldiğine ikna etmişti. Yatağını toplamadan kılıcını alıp dışarı çıkmıştı. Ağaç evin dışındaki merdivenden indi. Ağacın altında hizmetkarı duruyordu. Uyandırmamaya dikkat ederek köye doğru yürüdü. Anlaşılan babası endişelendiği için oraya yollamıştı onu. Köye girdiğinde bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordu. Her sabahki gibi çobanın otlattığı yoldan gelmişti ama onu görememişti. Ekmek yapan yaşlı teyzelerde yoktu, ne de evinin önünü süpüren kızlar. Ne oturup konuşan amcalar vardı, ne de oynayan çocuklar. Ürkütücü şekilde sessizdi köy. İçini bir endişe kaplamıştı. Evine doğru yürüdü. Tepenin ucundaydı evleri. Fazla yüksek değildi ama tüm köyü görebiliyordu o heybetli şato. On beş dakika yürüdükten sonra ulaştı evine. Kapıyı çaldı, çaldı, çaldı. Ses gelmiyordu içeriden. Ailesi çok derin uyuyor olmalıydı. Kahya da ağaç evdeydi zaten. O yüzden kimse açmıyordu başka açıklaması yoktu. Evin arkasına doğru yürümeye başladı. Küçük kümes görünümlü yapıya girdi. En fazla bir kişinin girebileceği bir girişti. Acil kaçışlar için gizli bir yol olsa da, Dios için sadece gizli bir girişti. Gece geç saatte evden kaçıp, arkadaşlarıyla oynadıktan sonra eve girdiği yerdi. Ailesi farkedememişti bile.
Sürüne sürüne girdi eve. Şimdi depodaydı. Kilitliydi tabiki kapı. Sadece içeriden açılıyordu. Ama bunuda yolunu bulmuştu Dios. Kılıcını duvardan geçirdiği gibi açılmıştı kapı. Gizli bir kapı misali, gizli bir kilidi vardı. Kendini babasının başucunda asla sonunu duyamadığı bir macera kitabında gibi hissediyordu, ne zaman bu kapıdan geçse. Yüzüne oturan gülümseyle birlikte yatak odası katına çıktı. 3 katlı şatonun son katıydı burası. Çalışanların yatakları ise en aşağıdaydı. Dios bunu hep haksızlık olarak görmüştü. Çalışanların odalarında pencere bile yokken, onun penceresinden tüm köy, açık bir günde ise tüm ada görünüyordu neredeyse. Bazen sadece izliyordu bu manzarayı. Bazende uçarken hissediyordu kendini. Bazense tanrı gibi. Bu adaya böyle yukarıdan bakarken, cennetinden dünyayı izliyordu sanki. Emrediyordu yarattığı şeylere. Ama sonra kötü hissediyordu kendini. Adalet istiyordu her zaman, ama üstün görüyordu bazen. Beynindeki bu zıtlık rahatsız ediyordu onu. Ama zevk alıyordu ayrı ayrı ikisinden.
3. kata varmıştı artık. Ailesinin odasına vardığında kapıyı tıkladı. Annesi soyunurken girdiğinde annesi öğretmişti bunu. Kapalı bir yere girdiğinde her zaman kapıyı çal diye. Asla çalmadan girmemişti o günden sonra çalmadan. İçeriden ses gelince tekrar çaldı, tekrar çaldı, tekrar çaldı. Ses yoktu hala. Özür dileyerek içeri girdi. Annesi ve babası yatıyordu hala. Uyanma vaktiydi ama. O hariç herkesin uyuyacağı tutmuştu sanki. Yatağa tımanıp uyandırmaya çalıştı ikisini. Sarstı, sarstı. Ama ne bir tepki, ne bir hareket vardı. Ne olduğunu anlamasa da korkmaya başlamıştı. Neden uyanmıyorsunuz diye bağırdı tüm gücüyle. Ama hala ses vermiyorlardı. Kötü bir şeyler olduğunu anlıyordu. Yardım bulmalıydı. Aşağı, çalışanların odasına gidecekken köyden sesler geliyordu. Kalabalık bir grubun sesi tüm köyü doldurmuştu. 1. kata inip dışarı çıktı. Amcasının önderliğinde bir grup denizci askeri köydeki tüm evlere girip, uyuyan insanlar çıkarıyordu. Koşarak amcasına gitti ve neler olduğunu sordu. Amcası gözü yaşlı. "Çok şükür. Bir şeyin yok!" diye ağlıyordu. Ne olduğunu anlamasa da gözünden yaş geldi. Bir içgüdüydü belki. Kötü şeylerin olduğunu biliyordu. Ağlayarak "Annem ve babamı uyandıramıyorum Yardım et amca!" diye haykırdı. Amcasının resmen ağlıyordu şimdi. "Demek onlarda..." diyebilmişti sadece. "Demek onlarda ne?" Hiç bir şey anlamıyordu. Amcası neden ağlıyordu. Neden ailesi uyanmıyordu...
Amcası karşısına aldı onu. "Bak Dios. Nasıl kurtuldun bilmiyorum a... ama, dün korsanlar, lanet olası piç korsanlar köye saldırmış. Herkesi, herkesi... herkesi öldümüşler." diyebildi. Tekrar ağlıyordu çünkü. Zor konuşabilmişti zaten. Dios amcasının dediklerini anlamakta güçlük çekiyordu.
"Öldüler mi?"
"Ailem öldü mü?
"Tüm köy öldü mü?"
"Ben, ben ağaç evimde kaldım dün akşam. Ama korsan filan duymadım. Hem hepsi sağlıklı görünüyor. Nasıl ölmüş OLABİLİRLER."
Gözlerinden sağnak akıyordu. Anlamıyordu. Nasıl, asıl olabilirdi bu. Ne bir damla kan. Ne bir mucadele. Nasıl bir kıyımdı bu...
Ailesinin ölümünden sonra Dİos'un bakımını amcası üstlenmişti. Tüm köyün nasıl öldürüldüğü bilinmesede, korsanlar tarafından yapıldığı kesin olarak kanıtlanmıştı. Ayrıca üst düzey doktorların yaptığı araştırmada hiç bir fiziksel yaralanmaya rastlanmamıştı. Dios ve amcası, denizcilerle birlikte tüm köyü gömmüşleri. Ailesini bile soğuk kanlılıkla gömen Dios, ölü çocuk bedenleri, arkadaşlarını görünce kriz geçirip yıkılmıştı. Her zaman ki rüyayı görüyordu yine. Kılıçtan ellerle köylülere zarar veriyordu. Tutmak istiyordu sadece. Sarılmak istiyordu ailesine. Öpmek istiyordu kız arkadaşlarını ama kesiyordu onları elleriyle. Ama garip bir şey vardı. Kesilen köylüler diğer rüyalara göre hareketsiz, bağırmadan ve acı göstermeden öylece duruyorlardı. Arkadaşları birden etrafında çember oluşturmuştu. "Biz zaten öldük Dios. Biz zaten öldük. Bedenlerimize bile saygın yok mu Dios?" Ter içinde uyandı yine. Etrafında bakındı. Kimsesiz kalmıştı. Ve kimse yoktu etrafta. Ağladı yattığı yerde. Herkesi kaybetmişti. Herkesi yitirmişti. Korsanlar neden onuda öldürmemişlerdi ki. Yanlız kalmaktansa ölmeyi tercih ederdi. Yatağın karşısındaki aynada yansımasına baktı. Islak kırmızı gözleri, bir şeytanı andıran gözleri. Lanet olsun. Kimsenin yapabileceği bir şey yok muydu? Neden önlenememişti? Neden korsanlar köye saldırmıştı? Hiç bir şey bilmiyordu. Amcası kapıda görünmüştü. "Demek uyandın." diyebildi. Gözleri yaşlıydı hala. Yaşlanmıştı amcası ayrıca. Çökmüştü köyde gördüğünden beri. "3 gündür yatıyorsun. Doktor çağırmak zorunda kaldım. Kriz geçirmişsin." "Neden amca? Neden saldırdılar köyümüze? "Eski bir efsanenin peşindeydiler evlat. Şimdi anlatılacak şey değil. Uyu ve dinlen." dedikten sonra anlına dokunmuştu Dios'un. İkiletmedi. Aynı rüya. Ter içinde uyandı. Kurtulmak istiyordu bu lanetten artık. Ama rüyaları daha da kötü olmuştu. Çembere aileside katılmıştı bu sefer. 1 yıl sonra Tüm köy çemberdeydi. Amcasıyla yaşamaya alışmıştı ama. Ailesini ve köyünü çok özlüyordu. Her gün aynı saatte. 8'i 2 geçe aynı şekilde sıçrıyordu yataktan. Aynı rüya. 1 yılda değişen tek şey çemberin üyeleriydi. Yataktan kaktı. Amcasını uyandırıp elini yüzünü yıkadı ve bahçeye girip sulamaya başladı. Huzur buluyordu böyle yaparak. Öldürülen herkesin yerinde bir ağaç dikmişyi koca araziye. Amcasının tek katlı evinin önünde orman olacaktı seneler sonra. Bu fikir hoş görünüyordu ama ölenlerin acısı için yetersizdi. Kalbi intikam için yalvarsada, beyni güçlüzlüğünü kabul etmişti. Ayrıca ne korsanların nerede olduğunu biliyordu, ne de güçlerini...
Her günki gibi amcasına sordu. Korsanlar neyin peşinde diye ama amcası yaşının küçül olduğunu söyleyip anlatmamıştı yine.
8 yıl sonra.
17 yaşındaydı şimdi. Amcasının evinin önündeki ormanı sulamaya gücü yetmiyordu artık. Tanrıya bıraktı ormanı. İyi bakıyor gibiydi şimdilik. 12 yıldır, 5 yaşından beri gördüğü rüya değişmemişti. Her sabah istisnasız 8'i 2 geçe ter içinde, sıçrayarak kalkıyordu yataktan. Bu sabahta öyle olmuştu. Amcasını uyandırıp elini yüzünü yıkadı. Amcası uyandıktan sonra 8 yıldır her gün sorduğu soruyu sordu. "Amca korsanlar köyden ne istiyordu?"
Amcası iyice yaşlanmıştı artık. Yavaş yavaş yaklaştı Dios'a. "Evlat!" diyebildi bir nefeste ancak. 2. bir nefes alıp devam etti. "Senin baban güçlü bir adamdı. Korsanlardan nefret ediyordu, bu yüzden onlarla savaşıyordu. Bir gün ödüllü korsan grubunu öldürdükten sonra kaptanın ellerini kesti. Ayrıca gemiden hazineyi aldı. Denizin hazinesi, şeytan meyvesi. O korsanın elleri yerine kılıç taktığını duydum. O gün köye saldırdıklarında ise meyvenin peşindeydiler ama bulamamışlardı. Baban zeki biriydi sonuçta."
Dios'un aklında kalan tek şey, elleri yerinde kılıç olan korsan. Her gece rüyasında kendini gördüğü şekilde. Nasıl olabilirdi bu. Düşünemiyordu. Bu tanrının laneti miydi yoksa? Babasının yaptığı şey yüzünden mi her sabah lanetleniyordu? Amcasından izin isteyip odasına çekildi. Düşünmeye başladı. Şeytan meyvesini anlatan amcasının sözleri yeni ulaşmıştı beynine. Babasının anlattığını hatırlıyordu bu meyveyi. İnsana üstün güçler veren meyve. Yarısıda uykuya kaldığını hatırlıyordu. Korsanlardan almıştı demek ki. İntikam alevi sarmıştı vucudunu. Kalktı yataktan ve köy koştu. Koca ormanı, 121 ağaçlık ormanı koşarak geçti. Köyün başında durdu. Heybetli şatoyu gördü. Bitkiler sarmıştı her tarafını. Kimse kullanmamıştı yıllardır. Mezara uğradı gitmeden önce. Ailesinin ve arkadaşlarını mezarına. Beyaz çiçekler sarmıştı tepelerini. 121 çiçek tepesi gibi duruyordu mezerlık. İronik olarak ölümle alakası yok gibiydi. Ölümden doğan çiçekler diye düşündü...
Sonra tırmandı şatoya. Ön kapıdan girdi. Farelerden ve yarasalardan başka canlı varmış gibi görünmüyordu. Meyvenin nerede olduğunu biliyordu. Hiç giremediği odada. 3. kattan yükselen merdivenlerdi bunlar. Daha önce hiç çıkamamıştı. Kapısında kocaman "SEN çıkamazsın buradan" yazıyordu. Hiç anlamamıştı ne demek olduğunu, hala da anlamıyordu. Duvarın karşısına oturup yazıya gözlerini dikti. Lanetlercesine bakıyordu. Beyniyle açmaya çalışıyordu sanki kapıyı ama nafile. Ağır kapı kıpırdamamıştı bile. Aklına hiç bir şey gelmiyordu. Kapının sağındaki 2 deliğe baktı. Ordan geçmesine imkan yoktu. Kollarının sığacağı kadardı ancak.
Beyninde flash patladı sanki. Babasının verdiği dil derslerini hatırladı. "SEN" bu kelimeyi hatırlıyordu ama nereden? Babasına ilk kez rüyasını anlattığında kullanmıştı. SEN rüya demekti. Rüyasında kılıçtan kolları vardı. Bu kapılar kılıçtan kollarlamı açılıyordu? Hayır SEN geçemezdi kapıdan. Korsana karşı önlemdi bu. Kapıya yanaşıp 2 kolunu deliklere sokup kolları çekti. Ağır kapı yana çekilerek açıldı. Geniş bir odaya girmişti şimdi. Birbirinin aynısı 8 kapı vardı. Arkasından kapı kapandı. Oda tamamen karanlıktı şimdi. 8 tane kelime parlıyordu ama. Sırasıyla Tabanca, z, y, kılıç, yay, s, meyve, kapı.
İkinci bir şifreyle karşı karşıyaydı. Birinciyi zor çözmüşken ikinciyle uğraşması gerekecekti. Kendini yere bıraktı. Karanlık odada 8 yazının ışıltısının yanında tavanda neredeyse görünmeyen bir yazı vardı. "ay s gun o"...
Ne demekti bu şimdi. Buranın korsanlara karşı tuzaklarla dolu olduğunu biliyordu. Muhtemelen meyve tuzaktı. Peki ya kılıç olabilir miydi? Her zaman kılıç isterdi babasından...
Ama kesin emin olmadan bir şey yapamazdı. Tavandaki yazıya odaklandı. Aynı dilde bir şifre olabilirdi. Tüm beyin hücrelerini bu işe verdi. "ay" y harfiydi hatırladığı kadarıyla. Gun tabancaydı. 2 yazıyı bulmuştu şimdi. "s" ve "o" kalmıştı bir tek. Düşündü, düşündü. Aklına geldi. Her şey yerine oturuyordu şimdi. "s" ile demekti. "o" ise arasında demekti. Kurallı bir cümle değildi ama anlatılmak istenen belliydi. Tabanca ile y arasında. Bu kadar netti. Hiç bit şüphe duymadan z yazan kapıya yöneldi. Kapıyı açtı ve karanlığa yöneldi. Bir sorun yoktu gibi. Ama hiç bir şey olmuyordu. Yazı aramak için etrafına bakındı. Ama hiç bir şey yoktu. Kapıyı kapattı ve ışık geldi. Karanlık oda aydınlanmıştı birden. Camın üzerinde duruyordu. Altında garip meyveyi görebiliyordu. Garip bir şekli vardı. Üzerinde garip kıvrımlar vardı. Ama etrafı tamamen boşluktu. Camı kırdığı anda düşecekti. Fazla şansı yoktu. Meyveyi alıp yemesi gerekiyordu. Eğer meyve onu kurtarırsa intikam alabilirdi. Yoksa ölecekti. Sert bir tekmeyle kırdı camı. Aşağı düşmeye başladı. Meyve yağlanmış gibiydi. Tuttuğu gibi kaydı elinden. Ondan hızlı düşüyordu sanki. Son anda tuttu ve ısırık aldı. Yeri görebiliyordu. Yaklaşık 10 saniyedir düşüyordu. 500 metreden fazlaydı yani. Aşaüı daha bu kadar yolu vardı. Düşücekti. Ölecekti. Sadece efsane miydi bu meyve. Kurtulma umudu yokken. Havada kanat sesi duydu. Sabitlenmişti. Biri mi kurtarmıştı onu. Döndü ve arkasına baktı. Siyah kanatlar omzundan çıkıyordu...
Güncellemeyle beraber imba olarak kabul edilen türlerden birer meyveye kontenjan açılmıştır.
Kontenjan açılan meyveler
Mistik Zoan
Meyveler dört deniz için toplam dört tanedir. Meyve onayı için en önemli kısıvem oluşturulan meyvenin kendisidir. Bu işin yarısından fazlasını iştigal eder. İkinci sırada örnek rp gelir. RP'niz orta uzunlukta olmalıdır. Ardından karakter-meyve-rp uyumu gelir. dördüncü planda karakterin geçmişi ve hedefleri. Son olarak da imla kuralları göz önünde bulundurulur
-- Edited by Ojo de Dios on Wednesday 1st of August 2012 06:34:43 PM
-- Edited by Rayleigh on Thursday 2nd of August 2012 10:52:23 AM
-- Edited by Ojo de Dios on Thursday 2nd of August 2012 06:18:01 PM
-- Edited by Rayleigh on Friday 3rd of August 2012 05:07:35 AM
meyve adı : doub-doub no mi Onaylandı. Meyve statı 1 için sadece hamam böceği gibi zararsız, zehirsiz diğer böcekleri dahi yiyemeyen böcekleri kontrol edebiliyorsunuz. Meyva statının 2 olması halinde küçük otçul hayvanların yavrularını kontrol etmeye başlarsınız.
meyve özelliği : kullanıcısına hayvanları ve böcekleri kontrol edebilme gücü verir. Ancak bu kullanıcının da tabiki ustalığına bağlıdır.
babası öldüğü zaman gerçekten çok üzülmüştü. Annesini zaten hiç tanımamıştı ve zaten evin tek çocuğuydu. definden sonra evine gittiğin de babasının ona bıraktığı mektubu gördü. mektupta babasının onu çok sevdiğini ve ona kendisi hakkında ki sırrı açıklayacağını yazıyordu yanında da bir harita vardı. haritada bir yer işaretlenmişti. bu yer köyündeki hiç kimsenin uğramadığı bir harabeyi gösteriyordu. hemen oraya gitti ve işaretli yeri kazmaya başladı . en sonunda küçük bir sandık bulmuştu. sandığın içinde babasının yeşil kapşonlu bir adam ile bir kaç fotoğrafı, garip bir meyve vede üstünde babasının el yazısıyla yazılmış bir kağıt duruyordu. kağıdın üstünde bunun bir şeytan meyvesi olduğunu ve eğer bunu yerse farklı bir güç kazanacağı fakat bir daha asla yüzemeyeceği yazıyordu. en altta ise eğer benim hakkımdaki gerçekleri bilme istiyorsan kızıl saçı bul diye bir uyarı yazılmıştı. hiç düşünmeden meyveyi yedi. tadı gerçekten berbattı. acaba güçlerim ne diye merak ederken kafasına bir uçan hamam böceği kondu. lanet olsun dedi. köyünde bu böcekler gerçekten çok fazla vardı ve kendisinde zoofobi(hayvan ve böcek korkusu). hemen bir çığlık attı ve koşmaaya başladı fakat oda uçan hamam böcekleri buraya yuva yapmıştı. milyonlarca vardı. başına gelebilecek en kötü şeydi birden elini geriçekmesi ile birlikte oradaki bütün hamam böcekleri bi anda iki ayak üstünde durmaya başladı. aman allahım ne olmuştu böcekler sanki donmuş gibi duruyorlardı. bir anda şaşkınlıkla elini yumruk yaptı ve milyonlarca kırttttt sesi dutdu. böceklerin hepsi ölmüştü. artık yediği şeytan meyvesinin gücünü anlamıştı. kaderin cilvesi ki hayatta en çok koktuğu şeyler artık onun kontrolündeydi.
.
-- Edited by Rayleigh on Thursday 2nd of August 2012 11:00:01 AM
Meyvenin Özellikleri:Kullanıcı havaya dönüşür (Logian) bece açıklama yeterli oldu :D Havayı kabul etmezsseniz Gölgede yapabilirim ona göre onaylayın veya onaylamayın :D
Örnek Rp:
Gece evinde ve camdan dışarı bakıyordu birde bir korsan gemisinin kıyıya yaklaştığını gördü korkmuştu biraz ama onu durduracak kimse yoktu onu durdurabilecek tek kişi oydu hemen silahlarını alıp dışarı çıktı ve geminin olduğu yere doğru yürümeye başladı gizlice korsanlar kendi aralarında konuşuyorlardı ona göre nerelerini yağmalayacaklarını konuşuyorlardı tam anlayamıyordu biraz daha yaklaştı ve onları dinlemeye başladı nereleri yağmalayacaklarını konuşmuyorlardı daha çok bir hazineden bahsediyorlardı bildiğie göre buralarda bir hazie yoktu inlemeye devam etti deiz atında bir altın şehir olduğundan bahseiyorlardı acaba gerçekmiydi duyduğuna göre yarı sabah dalıp alacaklarmış eğer bu köyün altındaysa bu köyün mülküdür oradaki altınarı alamazlar der ve sinirli bir şekilde onları dinlemeye devam eder biraz korkuyordur onların e kadar güçlü olduğunu bilmiyodur veya onu farkedince ne yapacaklarını biraz bekleikten sonra saklandığı yeren ıkıp ateş etmeye başlar zehirli kurşunları fırlatıyordur ama hiçbiri isabet etmemiştir kimse onu takmıyordur hala farketmemişlermiydi yoksa onu takmıyorlarmıydı biraz öyle kaldıktan sonra aptel ben beni takmıyorlar diyip adamların yanına doğru koşup koşarken ateş atmaya başlar birine denk gelir ama üstünde seker bu ona çok garip gelmiştir acaba neden sekmiştir adamlardan bir ona doğru koşmaya başlar ve koşarken kılıcını çkarır o gelmeden ateş etmeye başlar ama adam kılıcı ile engeller onları durdurmak zorundaddır ateş etmeye devam eder onlaran birkaç kişiyi yaralar adamar sonunda sinirlenip ona döner ve hepsi birden saldırır ve onu fena bir şeklde döver kendinden nefret ediyordur çok güçsüz olduğunu düşünüyordur sabah birileri onu bulur ve hastaneye götürür 1 gün hastanede kaldıktan sonra taburcu olur ve evine gider evinde ne kadar güçsüz olduğunu nasıl dayak yediğini düşünüyordur birden kapısı çalar ve kapıyı açar gazeteci gazeteleri getirmiştir gazeteyi açar ve okumaya başlar orada yazdığına göre dünyanın en büyük silah ustası köyüne gelmiştir aklına onun onu eğitebileceği gelir ve hazırlanıp hemen çıkar ve adamın yerini bulup yanına gider ve ona beni eğitirmisin diye sorar adam biraz düşündkten sonra kabul eder ve onu bir ormana götürür ve deişik bir çalışma sitili ile çalıştırmaya başlar 5 gün çalıştıktan sonra daha iyi silah kullanıyordur ama hala güçlü değildir adama beni daha güçlü yap der adam bekler bekler ve çantasını açar ve bir meyve çıkarır bu bir şeytan meyvesi bunu yersen güçlenebilirsin nasıl bir gücü olduğunu bende bilmiyorum ama şeytan meyveleri güçlüdür ama bidaha yüzemessin kabul ediyormusun? tabiki ediyorum adam bana neden bukadar yardım ediyor diye düşünür ve sonra dayanamayıpsorar bana neden bukadar yardım ediyorsun? adam bekledikten sonra gülerek vefat eden kardeşime çok benziyorsun der Aang biraz bekledikten sonra çok üzüldüm der ve konuyu değiştirmek için meyve atlar ve onu yer sonrada özelliklerine bakmak için kendine bakar Havaya(Veya Gölgeye dönüşmüştür hangisini kabul ederseniz) dönüşmüştür 1 ay meyve için çalışır ve birkaç savaş tekniği bulur ve o korsanların yeniden geldiğini farkeder yanlarına ve beni hatırladınızmı diye bağır ve sonra ateş etmeye başlar ve meyve yeteneklerini kullanarak adamları halt eder ve büyük bir mutluluk içinde onları köyündeki marine karargahına götürür.
-- Edited by Rayleigh on Thursday 2nd of August 2012 09:48:51 PM
Rakibinin kendisini görmesini engelleyen bir şeytan meyvesidir. Yaydığı bir sis ile geniş bir alandaki insanların kendisini görmesini engellediği gibi. Tekbir kişiye uyguladığı saldırılarıyla uzun süreli ya da kısa süreli körlük yaratabilirAyrıca: Kişi Şiş alanını arkasından Sürükleyebilir [Sağa Doğru Koşuyor Sis Onla Birlikte Sağa Doğru Kayar] İlerleyen Seviyelerde Üstünde İse Canlı varlıkları gizleyebilir [+1.+2] Sis Klonları Cık alabilir Meyve Seviyesi geliştikçe Sis Boyutu 1 Metre Yüksekliği ise 1 Metre Uzar-Büyür Ayrıca İlk Seviyelerde Cansız Varlıkları Veya Silahını Kendi Gibi Sis İçinde Gizleyebilir
Not:Normal Sisin İcindede Gecerlidir
Örnek Rp:
Spoiler
Sabah olmuş Her Zamanki Gibi Sokağa Cıkmış Dağa Doğru Gidiyordum Amacım Dağa Çıkmaktı Çünkü Antrenman Yapmak istemiştim Yola Doğru hareket Ediyordum Hava Güzel
Sıcak Ve Yaz Ayların En iyisiydi Yolda Gidiyordum Saat 9 gibiydi Herkes Yeni Uyanmıştı Dün Maçın Devamını Yapacaktık Ama Benim Antremin Günümdü Ve Yolumdan
Sapamazdım. Dağa Çıkmama Az Karmışken Bir Sokak Gördüm. Hiç görmediğim Tuaf Bir Sokak Bu Saat Karanlık İdi Meragımı Yenik Düştüm. Ve Oraya Doğru Doğru Gidiyordum
Kutu üzerinde Parlak Bir Kutu içinde İse Tuhaf Renklerden Bir Meyve Karnımda Bir Gurultu Acıkmıştım Dün Aksam Mac Yüzünden bisi Yiyememiştim Saten Ailem Yoktu Dağda Yemeği Düşünüyordum.
Bu Meyve Bir Ufak Atıştırmalık Olur Diye Düşünerek Olaya Doğru Hareket Ettim Ve Elimi uzattım. Adam Elimi Tutarak Bana Döndü Ve
—Sakın Elleme Bu meyveyi Ama Parasına Verilsen Neden Olmasın Dedi
Bana Döndü Kafasını Cevirdi Ve Beni Süzdü Sonradan.
-Ama Para Sende Ne gezer Fakirsin Garibe Simdi bas Git Bide Seni Görmeyim Burada Elimde kalırsın Dedi.
Yavaş Yavaş Gitmeye Başladım uzaklaştım Ama Meragım Gitmemişti Acaba Bu Neydi ?
Arkaya Girdim Ve O Karanlık Sokağın Girişini Arıyordum Burmuştum Küçük Bir Delik Çok Zorladım Ama Giremedim Nasıl Gireceğimi Düşünürken Orda Etrafımda Dönüyor.
Ama Birsey bulamıyordum Birden Eskimiş Bir Balyoz Gördüm. Onu Vurarak Orayı .Kırmıştım Ama 2 Kişide Buraya Doğru Geliyordu Üste Küçük Bir Çıkıntı Gördüm Ve Tırmandım
Adamlar Geldiğinde Aralarında Söyle Bir konuşma Geçti
[Rp out:Not 1 Numaralı Adam:Şişko 2 Numaralı Adam:Zayıf Tuhaf Tipsiz Bir Korsan Benziyor]
1:Galiba Kimse Yok
2:Ama Baksana Bu Barileri Bir Sıçan yıkmış
1:Hangi oruspu Dallaması Benim Yemek Keyfimi Bozabilir Acaba [Sinirli]
*[Anan Derken Sığındığım yerden Düştüm]
1:Sen Ha Küçük Pic Seni Dogruyacagım
Ben: Nefesin Bizim Tuvalet Gibi Kokuyor Ayı
1:Tutmayın Beni
2:Senindir kardeşim Kes Onu
Üstüme Doğru koşuyordu Ayı Güçlü Ama Yavaştı Bana Kılıcını Savurduğu An Kafamı Eyip Ayağına Tekme Attım Ve Yere Düştü Ama Bisi olmamıştı Ama Son Anda
Küçük. Bir, Bira. Fıçısı Kavasına Çarptı Öbür Adam. Bu hıyar Beni öldüreceğini Biriyormus Gibi Gitmişti Şanslıydım Meyvemin Bulunduğu Yere Doğru Koştum Ama Orda Değildi
Değildi Kafayı Camdan Uzattım İçerde. İdi Sessizce Girdim Ve Kutuyu Aldım Çıkacaktım 4 Adam Ve 1 O Zayıf Tipsiz 2 Ayı Ve O İlk Gördüğüm Adam Diğerini Tanımıyordum
—Sen O Fakir Pis Veletsin Seni Öldüreceğim
Şişko: O Beni Küçük Düşürdü O Ben
—Kaç Ma Dur Pic Dallaması Seni öldüreceğim
Merdivene Adım Attığımda Bir Anahtar Gördüm Galiba Sandığındın dır Diye Hızlıca Aldım Ve Çatıya Cıktım 4 ,Adam Etrafımı Salmıştı
Artık kacamıyacakşın Pic Dallaması
-Senin Bok Kokulu Nefesin Yerine Ölüm Seçelim Ayı
Konuşmayan Suskun Adam Bana Baktı Ve
-Efendim Köle pazarında Çok iyi Para Eder Dedi
Bunları konuşurken Hızlıca Sandığı Açtım Ve Meyveyi Bütün Olarak Yedim Kötü Tadı O An Bana Seker Gibi Geldi
Patron: Seni Simdi Siktim pic Dallaması Diyerek bana Doğru Koştu
Ben:Siken Sikene Bu ne Ya
Öbür Adam Patronu Yatıstırmak İcin
-Durun Efendim hemen Sey Yapmayın Meyvenin Türünü Bile Birmiyoruz Lütfen Durun
-Bırak Beni Edyorus
Edyorus Adını Simdi hatırmamıstım 2 Ay Önce Burda Bir Büfe Yönetiyordu Ve Birden ortadan kaybolan Adamdı
Ona Dönerek
-Hey Edyorus Sen Su Kaybolan Büfecisin
Adam:Evet Bu Pis kasabayı izliyordum
Pis Lafı Benim Zoruma Gitmisti Adama Dönerek Asır Pis Olan Sensin İbne Diyerek Cıkıstım Adam Sinirlenmisti Nedense Herkezi Sinirlendiyorumdum Bugün
Edyorus:İstediginizi Yapın Patron Su kücük velete Diyerek Cekip Gitti
Adamlar Bana Doğru koşuyordu
Gözümü Kapadıgımda Su Sesleri Duydum O Pic Dalmaması nereye kayboldu
Bense Bu mallar ne Yapıyor Gözlerin Önündeyim Ama Çabucak kamca Gerek Diyerek ordan
Kactım
-- Edited by Ryunosuke on Friday 3rd of August 2012 04:29:54 PM
Çok fazla gelen istekler üzerine imba meyveler için uyarılar yapmam gerekti.
Logia meyveler için en önemli unsur kesinlikle seçilen elementtir. zaten ateş, Kum gibi seride geçen meyveler yasaktır bunun dışında da kolayca akla gelebilecek meyveler zaten kabul edilmeyecektir. Logia meyvelerden birine sahip olacak bir karakter diğer oyunculara göre büyük bir şansa sahip olur fakat böyle bir meyveyi alabilmek için Gm'i Şaşırtabilecek kadar orijinal meyveler bulunmalıdır. Ayrıca karakterin kişiliği ile seçilen elemetin uyumu da bu konu da önemlidir. Karakter oluşumu da eklendiğinde örnek rp 4. plana düşmektedir.
Zoan türü meyveler için ejderha,cerberus,chimera,griffin gibi klasik efsaneleri hiç denemenizi tavsiye etmem ayrıca zoan türü imba meyve alacaklar hem meyve dönüşümlerinin resimlerini koymalı (Tercihen kendileri yapmalı) Hem de bunları rp'lerinde betimlemeliler
Kullandığın meyvenin karakterine etkisi olarak sudan herkesten fazla nefret ediyorsun. Derinden sıvı olarak (yaratık formunda) zehir salgılaya bildiğin gibi ileride gaz olarakta zzehir salabilirsin. Aynı zamanda sıvı zehri azından tazyikle de atabilirsin. Tek tür zehre sahipsin sahip olduğun zehir sadecec felç edici özelliğe sahiptir
Meyvenin açıklaması :Basilisk Avrupa hikayelerinde adı geçen efsanevi bir canavardır. Devasa ölçülerde, binlerce yıl yaşayabilen bir yılandır. Yılanların kralı olarak da tanınır. Sadece zehirli dişleriyle insanları öldürebilirken, bakışlarıyla da insanları korkuya veya felce sürükleyebilir. Isırığı aynı zamanda kurbanını hidrofobik hale getirir. Ağzından ateş çıktığı ve sadece tıslamasıyla da öldürebildiği söylenir.
Yarı formunda vücut uzunluğun değişmiyor. Fakat kuyruk ekleniyor kuyruğun 10 metreden daha kısa. Ve uç kısmı zehirli.
Yarı dönüşüm Formu :
Bu formda ayakları yılan kuyruğu olur ve normale göre daha çevik olur. Gözleri ise insanları korkutmak ve ya dirençsiz insanları felç etmek için yarı dönüşüm formunda da açılmıştır. Ağzından çıkan zehirli nefesi de tehlikelidir.
Tam formuna geçtiğin zaman is devasa bir güca kavuşuyorsun büyüklüğünü her dönüşüm için yeniden belirliyebilirsin. oz büyüklüğünde olabildiğin gibi normal bir yılan inceliğinde de olabilirsin...
Tam Dönüşüm Formu:
Bu formda tam anlamıyla basilikse dönüşür ve tüm özelliklerini kazanır.
Örnek Rp:Özel mesaj ile gönderildi
-- Edited by Rayleigh on Friday 3rd of August 2012 10:11:53 PM
-- Edited by Rayleigh on Friday 3rd of August 2012 10:17:43 PM
__________________
Spoiler
Karakter Adı: Yoochun
Korsan/Marine : Marine
Ödülü/Rütbesi : Subay
Silah:Kılıç
Para: 100 800
Meyvesi: Hebi Hebi no mi: Model Basiliks
Karakter Statları: Güç:5+3 Dayanıklılık:4+1 Çeviklik:7+3 Refleks: 4
Meyve İsmi:Suji Suji No Mi ( Kas Kas (Lif Lif ) No MiOnaylandı. Şu an işin var olan gücünün (o an için seçtiğin bir stat. güç dayanıklılık yada çeviklik) Uzun vade de 2-3 kısa vadeli olarak ise 20 katına kadar çıkarabiliyorsun. Meyveni kullanırken kas gücünü ne kadar arttırmak istediğini belirtmelisin
Acıklama:
Spoiler
Meyvenin tipi: Paramecia Özellikleri: -Bu meyve yiyen kişiye vucüd liflerini kontrol etmeye yarar.Şimdilik sadece kaslara etki etsede ilerde vucüdundaki bütün lifli yapıyı kontrol edebilir.Lİfleri kontrolu Sayısını Çoğaltma , güçlendirme (Sağlamlaştırma) olarak 2 şekilde olur. - Temel olarak kasları geliştirmeye yarıyan bir meyvedir.Fakat normalde geliştiği gibi gelişmek yerine boyutları hayla normal halindeyken güçleri kat kat artabilir.(Lif Sayısını arttırmasından dolayı.) -Vücudun her kasını güçlendirebilir.(Bu güçlendirmeyi lif sayısını arttırarak ve kasları zorlama ile geliştirerek yapmaktadır.) -Kasları güçlendirdiği için normal insanlardan daha hızlı olabilir vede daha güçlü yumruklar (Tekmeler vs...) atılabilir. -Kasları zorlayarak geliştirdiği için çok fazla geliştirmelerde büyük sorunlar yaşayabilir.(Kullanıcı , gereğinden fazla geliştirirse kasları yırtılabilir veya hutta patlayabilir.) -Kasları güçlendirebilen bu meyve geliştirmenin ilk seviyelerinde kasların boyutunda fazla değişiklik yapmasada ne kadar fazla gelişirse o kadar güçlü olur ve gereksiz kas büyümesi yapmaz.(Body ciler gibi sadece şişirmez gücünü arttırır ve boyutunu en düşükte tutmaya çalışır tabi bir seviyeye kadar.) -Kısaca kaslardaki Lif sayısını arttırarak Lifleri güçlendirir.Fakat bunu yaparken kasları zorladığı için meyveyi abartı bir güç kazanmak için kullanırsa tamamen bütün kaslarını kaybedebilir.Ve geliştirilern kaslar kullanıcı istediği zaman kendi haline döner. -Bi nevi Liflerle oynuyan bir meyvedir. -Liflerler kontrol ettiği için liflerin iyileşmesi vs. daha çabuk sürecektir.
Not:Kısaca kaslar Gelisiyor
Savaş Stili: Kullanıcı bir Karma Dövüş Sanatları dövüşçüsü olduğu için dövüşürken kaslar geliştirilerek daha güçlü darbeler yapılabilir.Güçlü darbelerin yanısıra bacaktaki kaslar geliştirilerek daha hızlı olunabilir.Tamamen yakın dövüşlerde kullanılabilen bir meyvedir.Kendi gücünü göstermemesi yani güçlenirken fazla fazla büyümemesi sebebiyle bir anda güçlendirip rakip seni aynı güçte Sanerken rakibinizi yıkabilirsiniz.Kısaca Yumruk Yumruğa Dövüş Dayarıdır
Avantaj,Dezavantajları: -Meyve bütün vucüddaki kasları geliştirebileceğinden fiziksel olaylarda büyük güç kazandırır. -Kaslardaki Lif sayısını arttırıp güçlendirirken bir seviyeye kadar kaslarda ki büyüme tam belli olmaz. Bi seviyeden sonra kaslardaki büyüme gözle görülür hale gelmeye gelir. -Meyve lifleri geliştirip daha çok enerji sarf ettiği için meyve kullanıcısı daha çabuk açıkır. Hatta vucüddaki enerji veren yağ , protein , karbonhidratların çokluğu kullanıcı için o kadar iyidir.Bu yüzden kullanıcı durmadan yemek yer. -Kaslarla oynadığı için normal seviye güçlendirmelerde kullanıcının kaslarına zarar vermesede.Kendi sınırlarının dışına çıkıp kendini çok zorlarsa eğer kasları zorlama şekline göre kullanamayabilir.Fakat liflerin gelişimini hızlandırarak yırtılan kaslarını onarabilir.(Büyük bir hasar görmemişse.) -Yaratılan kaslar meyve gücünden geliceği için onları her zaman tutamaz.Bu yüzden işi bittikten sonra lifler geri yerine oturur.Fakat geliştirme yeteneğinden dolayı vucüdündaki kasları geliştirebilir.
Örnek Rp:
Spoiler
Akşamınn turuncu güneşi...Yine vuruyor güzel şehrime...Ama cılız bir çocuk olan ben...Yine dayak yiyor bu güneşin altında... Ihııı...Ihı...Yine ağlıyarak bitiyordu gün...Ama güçsüz olduğum için mi ağlıyordum yoksa dayak yediğim içinmi bilmiyorum...Ağlıyordum işte gözlerim yine yaşlı...Akıyor durnumdan sümüklerim...Güçsüzlük ne kötü bir şeydi...Her yediğim dayakta yedi katına katlanan öfkem de neydi... Bitmez ve tükenmez bir öfkeyle kaplanmış bu beden de neydi ?
"Kalk artık evine git! Seni pis çocuk..." olmuştu ağlamamı kesen ve beni yanlızlık sokağına geri dönderen.Koşarak uzaklaşmıştım o sokaktan.Kötü anılarıma bir tane daha eklenmişti.Yapıcak bir şey yoktu ama güçsüzler bu dünyada hep ezilirdi...Yine bir sokak köşesinde uyuyacaktım ve hırsızlık yaparak karnımı doyuracaktım.Artık bu yaşamdan sıkılsamda ailesizliğin bir bedeliydi bu...Uzun boylu olmam bana hiç bir şey kazandırmasada hiç değilse hırsızlık yaparken gözlerini boyuyabiliyordum...Açlıkdan bir deri birde kemik olsamda...Hiç değilse hergün karnımı doyurabiliyordum...
Yine bir hırsızlık ve dayak yemek sonlanıcak güne başlıyordum...Fakat bu gün ki hırsızlığım bir başka olucaktı.Belkide beni bu hayattan söküp çıkarabilicek bir şeyler çalıcaktım.Kim bilir köyümüzden geçecek olan o zenginler nasıl artistlik yapıcaklardı.Bu sefer aramızdan hangilerini götürüpte köle yapıcaklardı...Acaba sıradaki köle benmiydim ?..
Kölelik...İnanılmaz bir yaşam...Fakat burdakinden daha kötü olabilir miydiki ? Açlık susuzluk...ve hayatını tek bir şeyle geçindirebilirdin.Çalmak...Sonunda tüm köy halkı meydanda toplanıp gelen o adamları izlemeye koyulmuştu.Kimileri kendilerini köle alıp götürsünler diye en önlerde geçenlere yalvarıyor.Kimileri güç gösterisi yaparak ilerliyordu.Fakat bu gün önceki günlerden farklıydı sanki.Çünkü zengin adam at arabasının arkasından gelerek etrafında 4-5 korumayla bir kutuya sarılmış ilerliyordu.At arabasını bile yeterince güvenli görmeyip dört bir tarafına güvenlik koyarak yürüyerek ilerlemek...Sanırım o kutuda değerli birşeyler vardı...Adamın kölelerden birini seçerken ki boş anından yararlanmaktı amacım...Ama kaçabilicek miydim ? Bilmiyorum yinede ya yap yada öldü benim için...
Adam sonunda köleleri seçmek için onları ellemeye başlamıştı...Genelde kızları seçiyor ve onların vucudlarını elliyordu...Saçmalık...Sadece kızlardan kendine köle ordusu kurmuş bir adamdı o benim gözümde...Kızları ellemeye devam ediyor ve aralarından bir kaç tanesini gösteriyordu.Tek elinde kutuyu tutup hiç kimseye vermemsinin yanı sıra korumalarda 4 bir yana bakıyordu.Yavaş yavaş benim olduğum yere doğru geliyordu.Artık benim için son anlardı.Küçük yaşta olsam bile boyumun uzun olmasından dolayı belkide benide köle yapmayı tercih edecekti.Yine de onu çalmak için köle olmam gerekmiyordu...
Adam artık önümüze gelmişti ve benden bir kaç sıra önceki kızları elliyordu.Artık iş başa düşmüştü beni geçer geçmez elindeki kutunun sağına asılıcaktım.Ve koşmaya başlıyacaktım planım çok çocuksu ve basit olsada işlemesi için dualar ediyordum...Sonunda benim karşıma gelip mol mol suratıma baktıktan sonra yanımdaki kıza geçip onuda ellemeye başlamıştı.Bu kızı beğendi olsa gerek ki yüzü gülüyordu.Ve kutuyu tutan eli biraz boş kalmıştı....Artık benim için atak zamanıydı...Ve son gücümle depara kalkarak kutunun sapına asıldım...Adam boşta kalmış olsa gerek ki hiç zorlanmadan elinden çalabilrmiştim...Güvenliklere bağırmasıyla birlikte peşime 4 tane adam vermişti...Son gücümle koşuyordum ve bu benim can havlimdi...Yine de kurtulmam gerekiyordu bu illetten...Fakat bir den o sesle hayatımda hiç hissetmediğim o acıyı hissetmiştim... "BAMMM" omzumun üstünü sıyıran kurşun omzumu tamamen kanla bulamaya yetmişti...Koşuşumu yavaşlatmamıştı...Hatta korkudan daha da hızlı koşuyordum ara sokaklarda...
En sonunda atlatmıştım onları...Fakat omzum tamamen kan içindeydi ve tek sahip olduğum şey bu kutuydu...Kutuyu bulduğum bir taşla kilidini kırarak aça bilmiştim...Fakat içinde olan tek şey bir "MEYVE" idi...Ve O Meyveyi Yedim
-- Edited by Ryunosuke on Saturday 4th of August 2012 05:02:10 PM
Meyve İsmi:Time Time No Mi Onaylandı. Başlangıç seviyenizde zamanı sadece belirli bir alanda durdurabiliyorsunuz. bu alan şu an için en fazla 3 metre yarı çapında bir çember. Meyve gücünüz geliştikçe çapı genişler gücünüz 5 olduğunda 10 metrelik bir yarı çapa ulaşır. Meyve gücünüzü kullanırken şimdilik bir anda zamanı durduramıyorsunuz. zamanı yavaşlatarak durduruyorsunuz ve yavaşlatma işlemi ne kadar sürerse zamanın durma süreside o kadar uzun olur. Örneğin zamanı 3 saniye içinde yavaşlatıp durdurursanız zaman 3 saniyeliğine durur sonra tekrar 3 saniye içinde hızlanarak eski haline gelir. Yani toplam 9 saniye geçmiş olur. Kapalı alanlarda ise durum daha farklı bir anda zamanı durdurma yeteneğiniz mevcut. Ama zamanı düzelttiğinizde bu sefer siz yavaşlıyorsunuz ve zamanı ne kadar süre durdurursanız o kadar süre yavaşlarsınız.
Özellikleri:zamanı durdurabilir ve yavaşlatabilir.
Örnek Rp:
Bir dolunay gecesinde evinin camından gemileri izliyordu izlerkede düşünüyordu geçmişini ama hiçbirşey hatırlamıyordu hiçbir ipucu yoktu ailesini adını bile bilmiyordu adını hatırlamadığı için kendi kendine a bulmuştu insanlara kendini Gokudera Hayato diye tanıtıyordu ama bu isim ona yabancı geliyordu acaba gerçek ismi neydi kenini bildi bileli yalnız east bluede bir köyde dışarıyı izlerken bir korsan gemisi görüyor bayrağı kuru kafalı ve içindekiler çok güçlü görünüyor zengin olduklarınıda düşünüyor düşünürken kendini hiç amaçsız olduğu aklına geliyor hiçbir amacı olmadığını bilmiyor çünkü hatırlamıyor acaba amacım neydi diye düşünürken kendine bir amaç beirleme isteği doğuyor ve kendine bir amaç düşünmeye başlaıyor korsanlarla savaşan marineyemi katılsam diyor ama enizde gezinmek istediği için korsa olmayı düşlüyor dünyada en taınan korsan olmayı hedefliyor keni amacı buluyor artık amacı DÜnyada tanınan bi korsan olmak camın önünde uyuya kalıyor ve sabah uyanıyor kıyafetlerini giyip dışarı çıkıyor ve gezinmeye başlıyor gazeteciden gazete alıyor ve arananlar posterlerine göz atıyor en yüksek ödül olanı alıyor ve eve götürüp o adamın fotorafı yerine kendi fotorafını yapıştırıyor ve çerçeveleyip duvara asıyor kendine bee buir gün bukadar bir ödüle sahip olacağım diyor ve büyük bir hısla dışarı çıkıyor ve gezinmeye başlarıor gördüğü korsan tayfalarına enide aranıza alın diye yalvarmaya başlıyor adamlar ne gibi yeteneklerin var dediğinde kalıyor çükü yeteneğini bilmiyor yeteneğini keşfetmesi gerektiğini anlıyor e evine giiyor ve hafızasını kaybettiğinin ilk günü yanında olan eşyalı koyduğu yerden çıkartıyor ve incelemeye başlıyor 1000 beli ve dinamitler olduğuu görüyor acaba benim yeteneğim dinamit atmak ve patlatmakmı diye düşüüyor ve dinamitleride alıp koşarak evden çıkıyor ve boş bir alana gidiyor inamitleri yakıp fırlatıyor kendine inanamıyor o kadar uzağa fırlatıyorki dinamitler şehre kaçıyor ve şehirde patlıyor kendiyle gurur duyuyor ve şehirdekiler içi üzülüyor acaba birine bişey ldumu diye hemen şehire koşuyor bir dükkanı patlatmış olduğunu görüyor ama kimse ölmemiş oluyor derin bir oh çekip içini rahatlatıyor birden herkes donuyor ve sadece onun ilerleyebildiğini farkediyor insanların arasında yavaşça ileliyor ve dükkanların içini kontrol ediyor saatçi dükkanındaki tüm saatlerin durduğunu görüyor ve çok şaşırıyor zamanındurduğuu anlıyor ve birden zaman tekrar kendi haline dönüyor bu gücünden korkup hemen evine koşup yatağına yatıyor biraz kıvrandıktan sonra doktora gitmeye karar veriyor ve kıyafetlerini giyip evden çıkıp doktora gidiyor ve muayne oluyor
"Sen bir şeytan meyvesi yemişsin" diyor ve evine geri yolluyor o evine gitmiyor ve bir kitapçıya ğruyor şeytan meyvesi hakkındaki birkaç kitabı satın alıyor evine dönüyor evinde kitapları açıp okumaya başlaıyor aralarından bir kitapta şeytan meyvesi listesi olduğunu görüyor ve alıp incelemeye başlıyor aralarından birini görüyor ve kendisine olanların aynı özellikleri taşıdığını görüyor hemen özelliklerini yan etkilerini vs okuyor ve kitabı kapatıyor yazdığına göre birdaha yüzmezmiş zaten yüzmeyi bilmediği için bu onun için sorun olmuyor ve dışarı çıkıyor bir adama odaklanıp zamanı durdurmaya çalışıyor ama olmuyor zamanı sadece yavaşlatabiliyor bu bile benim için bir mucize diyip evine giiyor ve meyvesi hakkında ustalaşmak için alışırma yapmaya başlıyor
-- Edited by GokuderaHayto on Saturday 4th of August 2012 10:54:21 PM
-- Edited by Rayleigh on Saturday 4th of August 2012 11:05:11 PM
Meyvenin adı:Speed Speed No Mi chita chita no mi olarak onaylandı Meyvenin özellikleri:Meyve kullanıcıyı bir çitaya dönüştürmektedir kullanıcı istediği zaman çita istediği zaman insan olabilir ayrıca çita formundayken yumruk tekme kafa vs. atabilir. Örnek rp: Yazları ve haftasonları uğradığı köyde bir gün dolaşmaya çıkar Çaça. Biraz dolaştıktan sonra aldığı duyumlara göre köyün bir bölümünde korsanların barındığını öğrenir. Korsanların kişiliği merak etmektedir. Oraya doğru yola koyulur. Korsanların barındığı yere yaklaştığında tüccar kılığında bir korsan koluna girer ve ona sorar neden buraya geldin. Çaça hemen cevap verir: Korsanlar hakkında hiçbir bilgim yok ama bütün herkes onlardan korkuyor bende onların neden korktuklarını öğrenmek istiyorum belkide korsanlar öyle korkulacak tiplerden değildir. Tüccar onun düşünce tarzını sevmiştir ve onun korsan bölgesine girmesine izin vermiştir yalnız bir şartı vardır Çaça sürekli tüccarın yanında kalacaktır. Çaça bunu kabul eder. Biraz ilerledikden sonra gizemli korsan bölgesine ulaşırlar. Tüccar Çaçaya onunda bir korsan olduğunu eğer gerçekten korsanları severse Çaçayı eğitebileceğini söyler. Çaça bunun üzerine korsanları tanımaya başlar, bir süre sonra Çaça korsanları sevmeye başlar ve tüccara bir korsan olmak istediğini söyler. Tüccar bunu kabul eder ve Çaçayı eğitmeye başlar 2 yıllık eğitimden sonra Çaça çok güçlenmiştir fakat hala yeterli değildir. Artık tüccarda iyice formdan düşmüş Çaçayı iyi eğitemiyordur. Bir gün bu gizemli korsan bölgesini marineler bulur ve oraya saldırı düzenlerler. Saldırı şafak operasyonudur. Saldırı düzenlenirken bütün korsanlar uyumaktadır. Sadece Çaça uyanıktır ve oda talim yapmaktadır. Çaça marineleri gördüğünde biraz korkar ve onları köyden uzaklaştırmanın bir yolunu arar bu sırada tüccarın kostümü aklına gelir Çaça tüccar kılığına girer ve marineleri tek tek haklar ama sonuncu Marine Komutan Shaki onun tüccar numarasını yutmaz hatta onunda bir korsan olduğunu anlar. Çaçaya saldırır güçü tam oturmamış Çaçanın Shaki karşısında pek şansı yoktur. Tam bunlar savaşacakken araya tüccar girer ve Çaçanın önüne bir gizlice meyve atar sonrada Shakinin karşısına geçip korsanları burada korsan olmadığını ve sadece kendisinin burada olduğunu söyler. Shaki ilk başta buna inanmak istememiştir fakat Tüccar çok inandırıcı konuşmuştur. Shaki tüccarın söylediklerine inandıktan sonra tüccarı tutuklayıp köyden ayrılmıştır. Bu arada marineleri hakladıktan sonra yorgun düşen Çaça orada bayılmıştır. Uyandığında önünde tüccarın bıraktığı meyve vardır ve meyveninde üstünde bir not. Notta şöyledir:Çaça ben birazdan köydeki bütün korsanlar için Shakiye teslim olucam ama sen artık bir korsan olduğunu sakın unutma korsanlar bazenleri böyle fedakarlıklar yapmak zorundadırlar. Eğer bu önündeki meyveyi yiyeceksen gelip beni impeldowndan kurtarırsın yoksa asla bu meyveyi yeme ve korsanların yüz karası ol. Çaça bu satırları okuduktan hemen sonra hiç düşünmeden meyveyi mideye göndermiştir ve o gün büyük bir korsan olup Tüccarı impeldowndan kurtaracağına kendine söz vermiştir.
-- Edited by Rayleigh on Monday 6th of August 2012 02:42:58 PM
Meyve İsmi:Suji Suji No Mi ( Kas Kas (Lif Lif )Onaylanmadı. Kullanılan meyveler tekrar oluşturulamaz
No Mi Şu an işin var olan gücünün (o an için seçtiğin bir stat. güç dayanıklılık yada çeviklik) Uzun vade de 2-3 kısa vadeli olarak ise 20 katına kadar çıkarabiliyorsun. Meyveni kullanırken kas gücünü ne kadar arttırmak istediğini belirtmecegim
Meyvenin tipi:
Spoiler
Paramecia Özellikleri: -Bu meyve yiyen kişiye vucüd liflerini kontrol etmeye yarar.Şimdilik sadece kaslara etki etsede ilerde vucüdundaki bütün lifli yapıyı kontrol edebilir.Lİfleri kontrolu Sayısını Çoğaltma , güçlendirme (Sağlamlaştırma) olarak 2 şekilde olur. - Temel olarak kasları geliştirmeye yarıyan bir meyvedir.Fakat normalde geliştiği gibi gelişmek yerine boyutları hayla normal halindeyken güçleri kat kat artabilir.(Lif Sayısını arttırmasından dolayı.) -Vücudun her kasını güçlendirebilir.(Bu güçlendirmeyi lif sayısını arttırarak ve kasları zorlama ile geliştirerek yapmaktadır.) -Kasları güçlendirdiği için normal insanlardan daha hızlı olabilir vede daha güçlü yumruklar (Tekmeler vs...) atılabilir. -Kasları zorlayarak geliştirdiği için çok fazla geliştirmelerde büyük sorunlar yaşayabilir.(Kullanıcı , gereğinden fazla geliştirirse kasları yırtılabilir veya hutta patlayabilir.) -Kasları güçlendirebilen bu meyve geliştirmenin ilk seviyelerinde kasların boyutunda fazla değişiklik yapmasada ne kadar fazla gelişirse o kadar güçlü olur ve gereksiz kas büyümesi yapmaz.(Body ciler gibi sadece şişirmez gücünü arttırır ve boyutunu en düşükte tutmaya çalışır tabi bir seviyeye kadar.) -Kısaca kaslardaki Lif sayısını arttırarak Lifleri güçlendirir.Fakat bunu yaparken kasları zorladığı için meyveyi abartı bir güç kazanmak için kullanırsa tamamen bütün kaslarını kaybedebilir.Ve geliştirilern kaslar kullanıcı istediği zaman kendi haline döner. -Bi nevi Liflerle oynuyan bir meyvedir. -Liflerler kontrol ettiği için liflerin iyileşmesi vs. daha çabuk sürecektir.
Not:Kısaca kaslar Gelisiyor
Savaş Stili: Kullanıcı bir Karma Dövüş Sanatları dövüşçüsü olduğu için dövüşürken kaslar geliştirilerek daha güçlü darbeler yapılabilir.Güçlü darbelerin yanısıra bacaktaki kaslar geliştirilerek daha hızlı olunabilir.Tamamen yakın dövüşlerde kullanılabilen bir meyvedir.Kendi gücünü göstermemesi yani güçlenirken fazla fazla büyümemesi sebebiyle bir anda güçlendirip rakip seni aynı güçte Sanerken rakibinizi yıkabilirsiniz.Kısaca Yumruk Yumruğa Dövüş Dayarıdır
Avantaj,Dezavantajları: -Meyve bütün vucüddaki kasları geliştirebileceğinden fiziksel olaylarda büyük güç kazandırır. -Kaslardaki Lif sayısını arttırıp güçlendirirken bir seviyeye kadar kaslarda ki büyüme tam belli olmaz. Bi seviyeden sonra kaslardaki büyüme gözle görülür hale gelmeye gelir. -Meyve lifleri geliştirip daha çok enerji sarf ettiği için meyve kullanıcısı daha çabuk açıkır. Hatta vucüddaki enerji veren yağ , protein , karbonhidratların çokluğu kullanıcı için o kadar iyidir.Bu yüzden kullanıcı durmadan yemek yer. -Kaslarla oynadığı için normal seviye güçlendirmelerde kullanıcının kaslarına zarar vermesede.Kendi sınırlarının dışına çıkıp kendini çok zorlarsa eğer kasları zorlama şekline göre kullanamayabilir.Fakat liflerin gelişimini hızlandırarak yırtılan kaslarını onarabilir.(Büyük bir hasar görmemişse.) -Yaratılan kaslar meyve gücünden geliceği için onları her zaman tutamaz.Bu yüzden işi bittikten sonra lifler geri yerine oturur.Fakat geliştirme yeteneğinden dolayı vucüdündaki kasları geliştirebilir.
Örnek Rp:
Spoiler
Akşamınn turuncu güneşi...Yine vuruyor güzel şehrime...Ama cılız bir çocuk olan ben...Yine dayak yiyor bu güneşin altında... Ihııı...Ihı...Yine ağlıyarak bitiyordu gün...Ama güçsüz olduğum için mi ağlıyordum yoksa dayak yediğim içinmi bilmiyorum...Ağlıyordum işte gözlerim yine yaşlı...Akıyor durnumdan sümüklerim...Güçsüzlük ne kötü bir şeydi...Her yediğim dayakta yedi katına katlanan öfkem de neydi... Bitmez ve tükenmez bir öfkeyle kaplanmış bu beden de neydi ?
"Kalk artık evine git! Seni pis çocuk..." olmuştu ağlamamı kesen ve beni yanlızlık sokağına geri dönderen.Koşarak uzaklaşmıştım o sokaktan.Kötü anılarıma bir tane daha eklenmişti.Yapıcak bir şey yoktu ama güçsüzler bu dünyada hep ezilirdi...Yine bir sokak köşesinde uyuyacaktım ve hırsızlık yaparak karnımı doyuracaktım.Artık bu yaşamdan sıkılsamda ailesizliğin bir bedeliydi bu...Uzun boylu olmam bana hiç bir şey kazandırmasada hiç değilse hırsızlık yaparken gözlerini boyuyabiliyordum...Açlıkdan bir deri birde kemik olsamda...Hiç değilse hergün karnımı doyurabiliyordum...
Yine bir hırsızlık ve dayak yemek sonlanıcak güne başlıyordum...Fakat bu gün ki hırsızlığım bir başka olucaktı.Belkide beni bu hayattan söküp çıkarabilicek bir şeyler çalıcaktım.Kim bilir köyümüzden geçecek olan o zenginler nasıl artistlik yapıcaklardı.Bu sefer aramızdan hangilerini götürüpte köle yapıcaklardı...Acaba sıradaki köle benmiydim ?..
Kölelik...İnanılmaz bir yaşam...Fakat burdakinden daha kötü olabilir miydiki ? Açlık susuzluk...ve hayatını tek bir şeyle geçindirebilirdin.Çalmak...Sonunda tüm köy halkı meydanda toplanıp gelen o adamları izlemeye koyulmuştu.Kimileri kendilerini köle alıp götürsünler diye en önlerde geçenlere yalvarıyor.Kimileri güç gösterisi yaparak ilerliyordu.Fakat bu gün önceki günlerden farklıydı sanki.Çünkü zengin adam at arabasının arkasından gelerek etrafında 4-5 korumayla bir kutuya sarılmış ilerliyordu.At arabasını bile yeterince güvenli görmeyip dört bir tarafına güvenlik koyarak yürüyerek ilerlemek...Sanırım o kutuda değerli birşeyler vardı...Adamın kölelerden birini seçerken ki boş anından yararlanmaktı amacım...Ama kaçabilicek miydim ? Bilmiyorum yinede ya yap yada öldü benim için...
Adam sonunda köleleri seçmek için onları ellemeye başlamıştı...Genelde kızları seçiyor ve onların vucudlarını elliyordu...Saçmalık...Sadece kızlardan kendine köle ordusu kurmuş bir adamdı o benim gözümde...Kızları ellemeye devam ediyor ve aralarından bir kaç tanesini gösteriyordu.Tek elinde kutuyu tutup hiç kimseye vermemsinin yanı sıra korumalarda 4 bir yana bakıyordu.Yavaş yavaş benim olduğum yere doğru geliyordu.Artık benim için son anlardı.Küçük yaşta olsam bile boyumun uzun olmasından dolayı belkide benide köle yapmayı tercih edecekti.Yine de onu çalmak için köle olmam gerekmiyordu...
Adam artık önümüze gelmişti ve benden bir kaç sıra önceki kızları elliyordu.Artık iş başa düşmüştü beni geçer geçmez elindeki kutunun sağına asılıcaktım.Ve koşmaya başlıyacaktım planım çok çocuksu ve basit olsada işlemesi için dualar ediyordum...Sonunda benim karşıma gelip mol mol suratıma baktıktan sonra yanımdaki kıza geçip onuda ellemeye başlamıştı.Bu kızı beğendi olsa gerek ki yüzü gülüyordu.Ve kutuyu tutan eli biraz boş kalmıştı....Artık benim için atak zamanıydı...Ve son gücümle depara kalkarak kutunun sapına asıldım...Adam boşta kalmış olsa gerek ki hiç zorlanmadan elinden çalabilrmiştim...Güvenliklere bağırmasıyla birlikte peşime 4 tane adam vermişti...Son gücümle koşuyordum ve bu benim can havlimdi...Yine de kurtulmam gerekiyordu bu illetten...Fakat bir den o sesle hayatımda hiç hissetmediğim o acıyı hissetmiştim... "BAMMM" omzumun üstünü sıyıran kurşun omzumu tamamen kanla bulamaya yetmişti...Koşuşumu yavaşlatmamıştı...Hatta korkudan daha da hızlı koşuyordum ara sokaklarda...
En sonunda atlatmıştım onları...Fakat omzum tamamen kan içindeydi ve tek sahip olduğum şey bu kutuydu...Kutuyu bulduğum bir taşla kilidini kırarak aça bilmiştim...Fakat içinde olan tek şey bir "MEYVE" idi...Ve O Meyveyi Yedim
Not:Meyve + Artıkca kasların [Lifler] Kat Oranı Artacakdır Ayrıca Meyveyi Kullanım Süreside Artacaktır
-- Edited by Ryuchi Hachiro on Tuesday 7th of August 2012 03:55:15 PM
-- Edited by Rayleigh on Tuesday 7th of August 2012 06:55:17 PM
Meyvenin özellikleri : Meyve kullanıcısı meyveyi aktif ettiği anda, onu görenler onu görmeyi bıraktığı anda onu gördüklerini unuturlar. Ayrıca onu gördüklerinde söyledikleri bilinç altlarına işler ve itaat ederler. Kısaca meyvemi aktif ettiğimde beni görenler o anda söylediklerimi yaparlar, kafalarını benden çevirdikleri anda söylediklerim bilinç altlarına işler ve bunu uygularlar ayrıca beni gördüklerini unuturlar.
Örnek rp: Ustam ölmüştü. Yapayanlız kalmıştım. Bana öğrettiği onca şeyden sonra ona layık olmak istemiştim ama beni yanlız yolladığı ilk işimde çuvallamıştım. Onu hayal kırıklığına uğratmıştım. Nasıl büyük bir hırsız olduğumu gösterememiştim. Ühü ühü ühü.(Ağlar.) -Hey genç kız, neden ağlıyorsun? Kahverengi saçlı. Uzun boylu kaslı bir çocuk sormuştu bunu. Çok yakışıklıydı. -Ühü, Ustam öldü. Yanlız kaldım. -Ağlamana gerek yok. Ölüm son değil. O daha bir yerde. Üzülme. Eminim yukarıdan seni izliyordur. Onun için tutunmalısın hayata. -Sanırım haklısın. Ama yine de üzülmeden edemiyorum. (Çocuk bana sarıldı.) Çok sıcaktı ve çok yumuşak. Sıkıca kavramıştı beni. Kızardığımı hissettim. İçime iyi duygular doluyordu. Aşık mı oluyordum acaba. -Hiç bırakma beni aşkım... -Ehehe. Sanırım daha iyisin, ben Dean. Buralarda yaşıyorum. Bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden söyle. -Ben Misa. Adımı duyan ilk kişisin. Lütfen iyi koru onu. -Ne iş yaparsın Misa. Ustan ne ustasıydı. Daha da kızarmıştım. -E, şey, ben, hırsızım. Pespembe olmuştum. -Ne tesadüf. Ben de büyük bir hırsızımdır. Bir kaç korsan soymaya gidiyorum gelmek ister misin? -Olabilir. Korsan soymak filan istemiyorum. Daha hırsız bile sayılmam. İlk işimde çuvalladım. Ama Dean'i reddetmek istemiyorum. -Çok iyi gidelim öyleyse. 30 dk yürüdükten sonra. -Bak şuradaki gemide büyük hazine olduğunu duydum. -Sabah gördüğüm gemi bu. Korsan gemisi demek ki. (Misa yolda yürürken 2 kişi bunları konuşuyor. Bilinç altında yarattığı karakter olan Dean bunları söylüyor, Misa'nın duyduğundan haberi yok.) -Neyse şu anda bir iş peşinde olduklarını duydum. Girelim mi? -Sen nasıl istersen. Birlikte girdik. Güvertede 2 kişi vardı. Dean kahramanca atladı ve etkisiz hale getirdi onları. (2 kişi Dean gibi hayalidir.) Bir kişi hazine odasının önünde uyuyordu. Dean bana benim halletmemi işaret etti. Onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum. Başımı salladım ve yanına gittim. Yerde duran şişeyi alıp uyuyan korsanın başına vurdum. Dean anahtarı alıp kapıyı açtı. İçeri girdik ve hazinelerle dolu bir oda gördük. Dışarıdan sesler gelene kadar hazineleri poşetlere dolduruyorduk. Seslerle birlikte... -Bırak onları. Şu küçük sandığı alda kaçalım. -Tamam. Sandığı aldım kaçtık. Dean oyalıyacağını söyleyip ayrıldı. Bana kaçmamı söyledi. Kahramanımın emrine uydum ve kaçtım. 2 gün görmedim Dean'i. Korkuyordum. Ya bir şey olduysa, ya yenildiyse. Hayır Dean güçlüydü. Yenilmezdi onlara. Dean kapıda belirdi. -2 gündür kaçıyorum Beklettim sanırım. Özür dilerim. -Aptal neredesin? Ağlayarak göğsünü yumrukluyordum. Kollarımı tuttu ve sarıldı. -Bir şey yok. Buradayım işte. Söz veriyorum, bana bir şey olmayacak. -Gerçekten mi? -Gerçekten. Açtın mı sandığı? -Hayır seni bekledim. -Peki o zaman ver bakalım. Sandığı verdim ve açtı. İçinde garip bir meyveden başka bir şey yoktu. Üzerinde garip çizgiler vardı. Rengi de garipti. Normalde şeftali turuncu olurdu ama bu mordu. Dean centilmenlik yapıp bana uzattı. -Sanırım çöpten başka bir şey alamadık önden buyur. -Teşekkür ederim. Yedim. Tadı gerçekten iğrençti. -Öhö öhö öhö. Tükürmek bir lady'e yakışmayacağı için yutmak zorunda kaldım. -Dean bunun tadı iğrenç. Nasıl bir meyve bu. -Gerçekten mi? Elini uzattı Dean. Meyveyi verdim. Bir ısırık alıp. Karşı duvara fırlattı. Ağzındakini de tükrdü. Ama öksürmedi.Yüzünü buruşturmakla kaldı...
-- Edited by Rayleigh on Tuesday 7th of August 2012 07:09:01 PM
Not::Meyven COk Güclü Bu meyve marine Tek basına Basmak Cok Kolay Olur Yada 2 Rp Dünyanın En Zengini Sen Olursun Onaylanacagını Pek Sanmıyorum Gm Gelmeden Meyveyi Degistirki 2 Olusturdugun Meyve Onaylansın
Seni ilgilendirmez. Gm kabul etmezse değiştirirm. Senin istediğin gm kabul etmeden değiştireyim ki, karşında güçlü biri olmasın. En azından dürüst ol. Merak etme savaşçı bir karatker değil, o kadar da güçlü bir meyve değil.
Meyvenin İsmi :Buki Buki No Mi Onaylanmadı örnek rp yetersiz
Meyvenin özellikleri : Vücut dan bir yer kol,bacak vs. istendiği zaman her türlü tüfek, ağır makineli tüfek vb. Silahlara dönüşebilir ve ayak veya sırt bölgesin degizli bir jetpack vardır. Bu özellikler istendiği zaman kullanılabilir. "Başlangıçta sadece Pompalı tüfek ve Hafif Makineli tüfek kullanılabilir."
Örnek rp: Küçüklükten beri tek hayali bir silah atölyesinde çalışmaktı. Evindeki minik atölyesinde kendisine bir sürü silah yapmıştı. Köyde sadece bir silah atölyesi vardı. Oda yan komşuları Lee-San idi. Lee bir gün silahları için yağı bittiğinde benden yağ istemeye gelmişti, O sırada yeni silahım Metropack (Kola takılan bir mini bazuka ayrıca minik balta fırlatıyordu) silahımı tamamlamıştım denemek için ormana gidecektimki Lee-San ile karşılaştık gülümseyerek yüzüne baktım, ardından hızlı adımlarla bana doğru geliyordu içimden " Hayırdır lan yine ne yaptım acaba! ?" diye geçirdim Lee-San hey Takeshi elindeki nedir? diye sordu, Gururlanıp: Bu yeni silahım Metropack! dedim. Lee-San : "Güzele benziyor! İstersen atölyemde çalışabilirsin birlikte süper silahlar tasarlarız ne dersin?" diye sordu. Ardından hemen tabii neden olmasın değilmi dedim ve yüzüne gülümsedim içimden "Sonunda başardım daha profesyonel aletlerle çalışacağım!." dedim ve Lee ile atölyeye gittik İçeri girdiğimde baktım ve benim aletlerimden daha az alet vardı. Tabii Lee-San eski kafalı olduğu için bunlarla takılıyordu, kendimi ondan daha yetenekli buluyordum. Ardından 6-7 ay geçti son silahım FLİNWP (Keskin nişancı türü bir tekli silah) ormana gidip test ettim gerçekten harika bir şey başarmışım derken karnımı guruldadığını gördüm meyveler çok uzaktaydı dallarına ateş edebilirdim çevreyi rahatsız ederim diye bir Bambu ağacının altında meyve gördüm gerçekten büyüktü ısırdıgımda dişlerim kıralacak gibiydi. Sanırım soyarak yiyeceğim dedim ardından zar zor yedim iğrenç bir tat geldi ardından atölyeye uğradım Lee-San a olanları anlattım uzun bir konuşmadan sonra ; SEN BİR ŞEYTAN MEYVESİ YEMİŞSİN! dedi. Meyvenin sahipleri gelebilir ve köyü yerle bir edebilir. O yüzden East Blueye kaçmalısın! dedi. Ardından apar topar East Blueye gittim.
-- Edited by Rayleigh on Wednesday 8th of August 2012 10:22:00 PM
öncelikle özür dilerim meyvenizi daha önce editlemiştim fakat sanırım mesajı göndermemişim...
Meyvenin İsmi: Kanka Kanka No Mi (duyu duyu no mi)
Meyvenin Özellikleri: Paramecia türüdür.Meyveyi yiyen kişi rakibinin duyularından birini bir süre elinden alabilir.Mesala görme yeteneği.Fakat bu bir süredir ve duyuyu elinden alabilmesi için o duyuyla kendinin etkileşime geçmelidir.Mesala rakibi kör etmek için göz göze gelmeli, dokunma hissini elinden almak için ona dokunmalı, sağır etmesi için ona yaklaşıp seslenmeli, tatmasının gitmesi için rakibini ısırmalı, koklama duyusunun gitmesi için onu koklamalı, 6. hissinin gitmesi için ise rakibinin bir hareketini tahmin etmelidir.Acemi olduğu için aynanda yalnızca bir duyuyu devre dışı bırakabiliyor.Ve bir duyuyu devre dışı edip yeniden bir duyuyu devre dışı bırakması için zaman geçmesi gerek.Ayrıca geliştikçe kendi duyularını devre dışı etmeyi de öğrenebilir.
Rakibinin duyularını ne kadar engelleyebileceğin aranızdaki güç farkına bağlı. Senden çok güçsüz birini hemen kör edebileceğin gibi; Senden çok güçsüz birinin bazen sadece gözünün seğirmesini sağlayabilirsin.
Bunun dışında birin kör etmek için senin görüş mesafende olmalıdır. Aynı şey diğer duyular içinde geçelidir. Örneğin birinin dokunma duyusunu elinden alabilmek için ona dokunmana gerek yok ama dokunabiileceğin bir mesafede olması gerekiyor.
Aynı anda yeteneğini kaç kişiye uygularsan başarı oranı o kadar düşer
RP:
Gemilerinin denizciler tarafından bombalanmasının ardından bir gün geçmişti.Rose kanlar içinde denizdeki küçük bir adacığın üstünde çaresiz halde yatmaktaydı.Etrafına bakıyordu..Burası neresiydi?Herkes ölmüş müydü?Korsanların karşılaştıkları denizciler onları alt edip, gemilerini parçalamıştı.Yavaşça gözlerini açtı ve kafasını geriye kalan gücüyle birazcık kaldırabilip tepede parlamakta olan güneşe baktı.Öğlen olmuştu.Rose üstünü konrol etti yanında silahı var mı diye ama yoktu.Onun için herşey bitmiş olabilirdi.Yavaşça ayağa kalktı ve şaşkınlık içinde etrafına baktı.Denizin sahile vurduğu kıyıda gemilerinden kalan son parçalar vardı.Çok acıkmışve susamıştı.Sendeleye sendeleye adanın ormanına doğru ilerlemeye başladı.Yiyebileceği ve içebileceği bir şeyler arıyordu.Birkaç mantar bulup onları yiyip açlığını giderdikten ve ormandaki bir su birikintisinden susuzluğunu giderdikten sonra tekrar sahile döndü.Geri dönmesi gerekiyordu.Bir yerlerde den den mushi olabilir miydi?Gemiden sahile vuran eşyaları ararken gözüne bir kutu çarptı.Belki de aradığı şey olabilir idi.Kutu açmaya çalışırken kilitli olduğunu anladı.Kutuyu bir kenara koyup anahtarı ve den den mushiyi arasa da bulamadı.Tek umudu o sağlam kutuydu.Eğer haber vermesse birilerinin onu bulabileceklerini sanmıyordu.Zaten gemilerinin battığından haberleri bile var mıydı o bile belirsizdi.Düştüğü yeri giderek keşfediyordu Rose.Burada kalacak bir mağara bile bulmuştu.Birkaç gündür burdaydı ve her gün o kutuyu açmaya çalışıyordu.Gece olmuştu ve kutu yine elindeydi.Kutuyu kulağına yaklaştırıp salladığında gelen sesin ne olduğunu anlayamıyordu den den mushi olmayabilirdi de.Başını sola doğru eğip ağzını eğerek kaşlarını havaya kaldırdı ve kutuyu önüne koyup uzandı.Yaktığı ateşin yanında uykuya dalarken kutuyu ateşin çok yakınına koyduğunu fark etmemişti.Uykusunda bir şey ona rahatsızlık veriyordu sanki çok sıcak olmuştu ve aniden uyanıp karşısında kutunun yandığını gördü.Hemen kalkıp kutuyu ayağıyla söndürdü.Kutu, bir kısmı yandığı için artık dayanıksızlaşmıştı ve Rose'in ayakkabılarının altında parçalandı.Ayağını çektikten sonra gördüğü şey onu şok etmişti.Bunun ne olduğunu biliyordu.Bu bir şeytan meyvesiydi!Haklarında pek çok şey duymuştu ve onu yiyen kişinin ne kadar güçlendiği biliyordu.Hemen ezilen meyveyi yemeye başladı.Şimdi kendisine ne olduğunu merak ediyordu.Antik zoan mıydı bu meyve?Paramecia mı?Belki de bir logia!Elbet bir gün ne olduğunu anlayacaktı.
-- Edited by Krose on Friday 10th of August 2012 08:00:28 PM
-- Edited by Krose on Friday 10th of August 2012 08:58:15 PM
-- Edited by Rayleigh on Sunday 12th of August 2012 03:21:13 PM
Meyve adı:Buruşturma Meyvesi Onaylandı. Dokunduğun Sert metal ve deniztaşı fışındaki herşeyi buruşturabilirsin. Neyi buruşturursan buruştur. Son hali cevize benzer bir hal alır. Buruşturduğun maddenin sertiğine ve gücüne göre buruşma süresi değişir. Bir insanın elini tuttuğun zaman koldan başlayarak derisi buruşmaya başlar bir süre sonra bu buruşma ete geçer ve en sonunda kemikleri buruşmaya başlar. Taki adam bir ceviz halini alana kadar. Özellikleri:Dokunduğu cisimleri buruşturmaya yarar.İleride meyvesini daha iyi kullandığında ise dokunmasına gerek kalmaz ama bunun için çok uğraşması gerekmektedir.Başlangıçta silahları küçük cisimleri ve insan uzuvlarını buruşturabilir.Meyvesinde ilerledikçe ağaçları toprağı ve büyük cisimleride buruşturabilir.Ayrıca buruşturduğu cisimleri tekrar eski haline getirebilir. Örnek Rp: Xecutioner henüz 12 yaşında elini kana bulamıştı.Hayat ona böyle kötü bir olayla merhaba demişti.Annesinin yanında kalamazdı şimdi hemen evini terk etmek zorundaydı.Evini terkedip yollara koyuldu.Ama bu onun için zor olmuştu henüz 12 yaşındaydı.Yemek ve kalacak yeri yoktu bu küçük bir çocuk için büyük bir sıkıntıydı.Ama Xecutioner bu duruma çabuk adapte olmuştu.Yolculuğu sırasında yine cinayet işlemeye devam etti.Uğradığı 2.adada 17 yaşına gelmişti.Sokakta dolaşırken bir tane adam yanına gelip parasını vermesini söylemişti yoksa Xecutioner öldüreceğini söylemişti.Xecutioner adama orackıta dersini vermişti ve adamın kafasını vücudundan ayırarak onu öldürmüştü.Bu adamın yapacağı son yanlıştı.Ondan sonra bu adadan da kaçmak zorundaydı.
Sonraki yolculuğu sırasında Takima adasına gelmişti.Buraya geldiğinde 19 yaşına girmişti ve gerçek bir delikanlı olmuştu.Bu adada açlık çekerken kendine bir yemek aramaya koyulmuştu.Adada kimsenin uğramadığı bir yere gitmiş ve yemek aramaya koyulmuştu.Biraz yemek gezindikten sonra yerde garip bir meyve olduğunu fark etmişti.Bu meyveyi daha önce hiç görmemişti ama karnıda çok açtı zaten meyveyi yemese ölecekti.Bu garip meyveyi alıp yemeye başladı.Tadı diğer meyvelere göre biraz farklıydı ama karnını doyurmasına yetmişti.Sonra eline bir taş alıp denize doğru fırlatmak istemişti ama elindeki taş buruşarak küçülmüştü.Buda neydi böyle diyerek şaşıran Xecutioner bunun yediği meyveyle alakalı olduğunu anlaması uzun sürmedi.Bu nasıl bir meyveydi böyle.Başka bir deneme yapmak için eline bir karınca aldı ve karıncayı buruşturmayı denedi sonuç tahmin ettiği gibiydi karınca buruşmuş ve ölmüştü.Xecutioner şimdi garip bir yetenek kazanmıştı.Bu yetenekle artık sıradan insanların arasında yaşamayacağını anlamıştı. Meyveyi yedikten sonra 2 yıl geçmişti Xecutioner 21 yaşında basmış ve korsan olmaya karar vermişti.Çünkü içindeki öldürme duyusuna engel olamıyordu.Bunun için en iyi kılıf korsan olmaktı.Posterlerden Elmore korsanlarına katılmak için yola çıkmıştı.
-- Edited by Xecutioner on Saturday 11th of August 2012 06:28:30 PM
-- Edited by Rayleigh on Saturday 11th of August 2012 09:59:21 PM
__________________
İSİM:XECUTİONER
ÖDÜL:-
MEYVE:BURUŞMA MEYVESİ
TAYFA:ELMORE KORSANLARI
Yetenek Statları
Meyve:2 Dövüş Yeteneği: - Meslek :-Liderlik:- Talimcilik:-
Meyvenin İsmi :Dorobō Dorobō No Mi Onaylanmadı. Öncelikle meyvenizin ne anlama geldiğini yazmalısınız. Ardından meyve gücü statlar üzerinden türetilmez sayısal değerler kullanmayın. meyve belli bir mantık içinde olmalı.
Meyvenin özellikleri : Karşısındaki düşmanın statlarından birinin yarısını 10 dakikalığına çalabilir.
Örnek rp: Babası öleli 1 hafta olmuştur.Amcası bu haberi duyup Hatekeyi yanına almıştır.Hateke amcasının yanında çıraklık yapıyordur.Hateke eski evine gitmiştir.Hateke evi araştırmaya başlamıştı.Akşama doğru dolabın arkasında bir kutu bulmuştu.İçinde siyah bir poşet vardı.Siyah poşeti açtığında içinde Dorobō meyvesini görmüştü siyah poşeti hemen kavradı. Hateke çok şaşırmıştı tekrar amcasının yanına dönerken bir serseri yanına gelip tüm paranı ver demişti.Serseri hatekeyi biraz patakladıktan sonra tekrar uyardı *hemen bütün paranı ver!*.Hateke ne yapacağını bilmiyordu.Siyah poşete bir bakındı.Sessizce poşeti açtı ve meyveyi kavradı.Serseri Hatekeye bakıyordu.Meyveyi hızlıca yemeye başlar.Meyveyi bitirmişti.Hatekeye garip bir şeyler oluyordu.Birden kendisini çon dinç hisseti ve ayağa kalktı.Serseri ona vurmaya çalıştı ama başaramadı.Hateke serseriyi bir güzel patakladıktan sonra amcasının evine vardı.Babasına bir söz verdi onun için bu meyvede ustalaşacaktı.
-- Edited by Hateke on Monday 13th of August 2012 08:25:33 PM
-- Edited by Rayleigh on Monday 13th of August 2012 09:08:01 PM
Meyvenin özellikleri :Sağ eliyle dokunduğu hayvanları hafızasına yükler ve o hayvanların özelliklerini kullanır Örnek rp: West Bluede olan küçük bir köyde evindeydi en çok sevdiği yemek olan rameni yiyordu canı sıkılıyordu çünkü hiç arkadaşı yoktu dışarı çıkıp gezinmeye başladı dükkanları ve dar sokakları gezdi gezerken yoruldu ve susadı bir bara girip sake istedi ve içmeye başladı etrafında birçok korsan varıd sanki başka bir bar yokmuş gibi birsürü korsan gelmişti korsanın biri onun yanına oturdu ve bir sake alıp içimeye başladı 1 saat sonunda sarhoş oldu ve kee saldıraya başladı adamın bıçağı vardı ve ken hiçbir dövüş sanatı veya yumruk yumruğa kavgayı bilmiyordu birkaç saçma yumruk attıktan sonra oradan koşarak uzaklaştı 10 metre falan sonra yavaşladı ve yürümeye başladı bir silah dükkanına girdi ve oradaki satıcı adama dönüp "İyi savaşabileceğim eşsiz bir siahınız veya kılıcınız varmı?" "Tabiki var" diyerek keni dükkanın içlerine doğru sürükler ve garip bir eldiven gösterir "Bu eldiven çok kullanışlıdır yumruk yumruğa savaşta kullanabilirsin veya kendi saldırılarını oluşturabilirsin ama asıl özelliği alev alması alev alır aa eline ısı vermez ve elini yakmaz ama alev alabilmesi için" garip bir şekil olan bir şişe gösterir ve "Bu yakıttan kullanmalısın yoksa alev almaz ve yakıt bitersede alev almaz" ken biraz düşünür ve fiyatını sorar fiyatı ona pahalı gelir ama çok beğenmiştir tam parası yetmediği için çıkacakken abisi olarark gördüğü bilim adamı içeri girer ve o eldiveni satın alır kendine aldığını düşünerek ken dışarı çıkar ve dışarıda onu bekler o çıkar ve eve doğru ilerleyeceklerini beklerken eldivenleri ona uzatır ve bunlar senin bunlarla çalışacaksın seni tam br dövüş ustası yapacağım eve giderler ve hazırlanıp dışarı çıkarlar 1 ay boyunca bununla çalışırlar ve bu silah üstünde isteği ustalığı elde eder ama hala güçlü olduğunu düşünmüyordur bilim adamı yani Chikusaya "Beni daha güçlü yap daha güçlü olmak istiyorum" Chikusa garip bir tavırla suratına baktıktan sonra "Tamam seni güçlü yapacağım ama bir daha yüzemeyeceksin" yüzmek ken için çok önemli olduğundan bir ana vazgeçmeyi düşünür ama güçlü olmak istiyordur Chikusaya dönüp "Tamam kabul ediyorum ne yapacaksın" Chikusa çantasını karıştırıp içinden bir meyve çıkarır ve kene uzatır "By bir şeytan meyvesi bnu ye garip güçlere sahip olacaksın garip derken şuan dokunduğun hayvanları hafızana yükleyip onların özelliklerini kullanabilirsin" "Tamam" diyip meyveyi alır ve yer ve laboratuvara gidip 5 hayvana dokunur Bunlar ;Kurt ,Çita,Bukalemun,Şahin,Gorildir artık onların özelliklerini kullanabiliyordur
Meyvenin tipi: Zoan- Neko Neko no Mi (Model Liger)
Özellikleri: Kaslanlar erkek aslan ve dişi kaplanın cinsel birleşimi sonucu oluşan melez hayvanlardır. Kedigillerde bilinen en büyük hayvan olup ömürleri boyu hiç durmadan büyümeye devam ederler. Güçleri bir aslanınkinden fazla olmakla beraber, cüsselerine rağmen esneklik konusunda sorun yaşamazlar...Cinsel birleşim sırasında ki duygu ve düşüncelerine göre spermlerindeki kromozomları değişme uğrayabilir.Aslanlar gibi günde 50 sefere kadar cinsel birleşimde bulunabilirler... 700 kiloyu geçmektedirler. Kilo ve cüsselerinin aksine kas ve vücut yapıları sayesinde aslan kadar hızlı koşabilirler... Bu hayvanların boyutları çeneleri düşürecek ölçülerde; arka ayaklarının üstündeyken yaklaşık 4 metreye kadar uzanabiliyorlar. Bu hayvanların bu kadar büyük olmasını sağlayan faktör, bedenlerinin büyümeyi durdurucu bir madde salgılamaması.
Örnek Rp:
Spoiler
Marine muhafızının sesiyle uyandım.”Hadi kalk.Çıkıyorsun!” diye bağırdı.Elindeki anahtarla hücrenin kapısını açtı marine.Bense hala ne olduğunu anlayamıyordum.Bir marineyi yumruklamıştım ve sadece 3 gün mü kalmıştım kodeste.Çıkınca ne yapıcaktım.Bir amacım yoktu.Bir amaç arama isteğim bile yoktu.İçimden keşke o mirine beni öldürseydi diye geçiriyordum.Yavaşça bir taş kadar sert olan yataktan kalktım ve hücrenin kapısına doğru yürüdüm.Ben kapıdan çıkarken nedense marinenin yüzünde sinsi bir sırıtış vardı.O sırada ne olduğuna anlam veremedim .Hala uykuluydum ve “Büyük ihtimalle yanlış görmüşümdür.” deyip geçtim.
Eşyalarımı almak için yavaşça görevliye yaklaştım.Görevli “İsmin neydi senin?” dedi.Bir an dondum.İsmim neydi benim.İsmimi seviyor muydum ben ? Yoksa sadece hayatımın anlamını hatırlatan bir sözcük grubumuydu.Tam o sırada arkadan “Vincent Valeria o piçin ismi.Aaa böyle yapma ama burnumu kırabilen bir adam en azından ismini hatırlayabilir dimi.İnsanlar daha adını hatırlayamayan bir adam tarafından burnumun kırıldığını öğrenirlerse alay konusu olurum.” Dedi.Bu ses bir anda beni kendime getirdi.Hatırlıyordum.Bütün anılar bir anda beynime hücum etti ve sanki içimde bir öfke ve nefret volkanı patlıyormuş gibi hissettim.Bu oydu.O adamdı.Hayatımı yok eden adamdı.Ellerim reflekssel bir hareketle yumruk oluşturdu ve aynı şekilde ayaklarım adama doğru atıldı.O sırada bedenim bilinçli olarak hareket edemiyordu.Yaptığım hareketin sonucunun ne olacağını düşünemiyordum.Beynimden sadece tek bir düşünce geçiyordu.Bu adam niye hala hayatta!!Adamın yüzüne baktım.Gülümsüyordu.Niye gülümsüyordu bu lanet olası adam.Bir anda adamın önünde 2 tane üniformalı marine belirdi.Beni kollarımdan yakaladıkları gibi duvara yapıştırdılar.Adam hala gülüyordu.Bu sefer sesliydi.Adeta gözümün içine sokmak için gülüyordu.”Götürün şunu gözümün önünden.” diye bağırdı.İki marinede bir ağızdan “Emredersiniz efendim.” Dediler ve beni sürüklemeye başladılar. Marineler beni dışarı doğru attılar.Merdivenlerden yuvarlanarak aşağı düştüm.Yerdeki kumlar ağzıma doluyordu.Kalmak istemiyordum.Belki izin verirsem kumlar beni boğabilirdi.Gülme sesi yeniden kulağımda çınladı.Adam merdivenin üzerinden gülüyordu.Elinde eşyalarımın bulunduğu bir poşet vardı.”Eşyalarını al ve git buradan köpekçik.Bir daha bana vurmaya çalışırsan idam edileceksin.” Dedi gülerek ve poşeti yüzüme fırlattı.Daha fazla uğraşmanın bir yararı yoktu.Poşeti yerden aldım ve ayağa kalktım.Yavaşça ve ağlamaklı bir halde eve doğru yürümeye başladım. Elimdeki eşyalara bakmak bana onu hatırlatıyordu.Adeta bir güneşe benziyordu Vivi.Hayatımın güneşi…Şu an onu düşündüğümde aklıma gelen ilk sahne onun önümde yatan ölü bedeni oluyordu.Bu görüntü artık öfke değil artık sadece üzüntü veriyordu.Bir anda onun sesini duydum.”Sakın kendini harab edim deme.Yaşa benim için yaşa.Benim için vazgeçtiğin ve seni mutlu eden hayallerin peşinden koş.İlk karşılaştığımızda bana söylediğin gibi git ve korsanlar kralı ol.Benim hartım için yaşa ve mutlu ol.” Bu sözler beni kendime getirmişti.Evet ne yapıyordum ben.Vivi asla böyle hayatımı mahvetmemi istemezdi.Onun son sözlerini yerine getirmezsem cennette büyük ihtimalle beni eşek sudan gelinceye kadar döverdi.Kendimi toplamalıyım.Kalbimi nefret ve öfke ile doldurmamalıyım.Şu anda içimde bulunan öfkeyi şimdilik gömmeliyim.Korsanlar kralı olacaksam bir plan yapmalıydım… Hızlıca evin kapısını açtım.Artık kendimi daha iyi hissediyordum.Bir amacım vardı.Korsanlar kralı olacaktım ama ilk önce bir tayfa bulmalıydım.Aynı zamanda daha da güçlenmeliydim de.Bu şekilde kimsenin beni takip edeceğini düşünmüyordum.O anda aklıma dank etti.Ailemizdeki en güçlü kişi büyükbabamdı.Anlattığı hikayelere göre gizli bir dövüş sanatının ustalarından biriydi.Tabi küçüklüğümde bana da öğretmişti biraz fakat zamanı yeterli değildi.Eğer güçlenmek istiyorsam büyükbabamın eski eşyalarını bulmalıydım.Onları bulabileceğim tek yerse büyük babamın özellikle yaptırdığı anıt mezardı.Bütün eşyaları onunla beraber içine gömülmüştü. Son hız büyük babamın tepedeki mezarına koşuyordum.Bir anda kendimi çocuk gibi hissettim.Küçükken de aynı bu şekilde tepeye koşarak çıkardım.Aynı küçüklüğümdeki gibi uzun otların üstünden atlamaya başladım.Sanki küçük bir anda olsa bütün üzüntüm kaybolmuştu. Tepenin manzarası çok güzeldi.Bütün adayı be okyanusu görebiliyordun.Adeta her yere kuşbakışı bakıyordum.Anıt mezarın önünde durdum.Kapının üstünde işlemeler vardı.Taştan kapıyı itmeye çalıştım ama çok ağırdı.Etrafa biraz göz gezdirdim.Kapının üstünde bir şeyler yazıyordu.”Kaybolan sanatın küçük bekçisi kapı sadece sana açılacak.Adını söyleyemediğin şey nedir ?” Bu bir bilmeceydi.Büyükbabam her zaman bilmeceleri sevmişti.Küçük bekçi diye bana sesleniyordu.Peki adını söyleyemediğim şey neydi.Bulmuştum.Dövüş sanatının ismini bir türlü aklımda tutamıyordum.Bu yüzden yeni bir ad vermiştim.Kapıya yaklaştım ve “Pantera staylaa” diye bağırdım.Kapıdan sesler gelmeye başladı.O ağır kapı yavaşça aralandı ve açıldı. Mezarın ortasında büyük babamın tabutu duruyordu.Önündeki küçük sütunun üstünde bir kitap vardı.Kitap büyükbabamındı.Hatırlıyordum.Ne zaman bana bir şey öğretecek olsa o kitaba bakardı ve ordan seçerdi.Kitabın kapağını açtım.İçinde dövüş stilinin teknikleri vardı.Temel tekniklerdi bunlar.Hepsini yavaş yavaş hatırlamaya başlamıştım.Birazcık daha ileri gittim.Mezarın etrafında 4 sütun duruyordu.Birinde kitap , birinde sandık , birinde metal eldiven ve sonuncusunda bir mektup duruyordu.Mektubu elime aldım.Büyükbabamdandı.”Burayı bulacağını biliyordum.Burdaki hazineleri iyi kullan.Ayrıca burayı bulduğuna göre ihtiyacın var demektir.Başından ne geçtiyse hepsi artık geçmişte kaldı.Kendini toplamalısın.Bana layık bir varis ol küçük çekirge…” Bir anda duygulanmıştım.Büyük babam daha ölmeden önce yazdığı mektupla bana nasıl cesaret vereceğini biliyordu.Eldiveni sol elime geçirdim.Tam bana göreydi.Ne çok ağırdı ne çok hafif.Sandık ise çok gizemli görünüyordu.İçinde ne vardı acaba.Anılarımı bir kontrol ettim fakat bunu daha önce hiç görmemiştim.Acaba neydi bu.Sandığa yaklaştım ve içini açtım.İçinde garip görünüşlü bir meyve vardı.Cesaretimi topladım ve tamamını karnıma indirdim.
-- Edited by Vincent Valeria on Sunday 19th of August 2012 03:15:22 PM
__________________
Spoiler
Adı:Vincent Valeria Ödülü:- Silahı:
Spoiler
Meyvesi:Neko Neko No Mi (Liger) Para:1000 Beli Karakter Statı:Güç=4 Dayanıklılık=7 Çeviklik=5 Reflek=4 Yetenek Statı: Meyve:1 Tsume No Hyo:1
Meyvenin İsmi : Volt Volt No Mi (Onaylandı. Meyveyi kullanırken vücudunun tamamını elektiriğe dönüştüremiyorsun sadece kol yada bacağının birini kaplayabiliyorsun elektrik üretmek sınırsız değil rpye göre belli sürede durmadan yapabiliyorsun ve yaptıktan sonra yaptığın sürenin iki katı kadar süre meyve yeteneğini kullanamıyorsun)
Meyvenin özellikleri:Bu Meyveyi yiyen kişi elektrik üretebilme özelliğine sahip olur Vücudunu elektrik”e çeviremediği için Logia Türü bir meyve değildir ama vücudunu elektrik ile kapladığı için vücudunu elektrik etkilemez bu yüzden vücudunu elektrik ile kaplayıp zırh gibi kullanabilir Meyve sayesinde sınırsız bir elektrik vardır sınırsız bir bicimde elektrik üretebilir
Dövüş Stili:Elektrik kullanarak dövüşür elektrik vücudunu etkilemedi gibi akımı vücudunda istediği gibi döndürüp kullanabilir
Günlük Yasama Etkisi:Volt Volt meyvesi yediği için içinde hiç bitmeyen bir enerji olur hiç bir zaman yorulmaz ve genelde uyuduğu olmaz uyumasa bire yeni uyanmış bir adamdan daha enerjiktir yerinde duramaz Yorulması nerdeyse çok zordur
Örnek Rp:
Spoiler
Tony kapının tıkırtısı ile masadan kalktığı gibi kapıya koştu.Heyecandan içi titriyordu.6 yıldır görmediği o yüzü görecekti.Babasını… Bir marine olan babası sonunda emekli olmuştu ve eve dönüyordu.6 yıldır denizlerde korsan avlayan babası sonunda kapının arkasında duruyordu.Elini kapı koluna uzatırken küçükken babası ile yaptığı her şey gözlerinin önüne geliyordu.Kendiside onun izinden gidecek ve bütün korsanların canını okuyan biri olacaktı.Bir anda babasının ona küçüklüğünden beri söylediği söz kafasında çınladı “Bütün korsanlar kötü değildir.İnsanları oldukları şeyden dolayı yargılayamazsın.Oldukları değil, yaptıkları şeyler önemlidir.Unutma ki en yırtıcı aslanın bile içinde iyiliği düşünen bir kalbi vardır.”.Onun hayatını ve düşüncelerini kökten değiştiren bu söz babasının izinden gitmesine yardımcı oluyordu. Bütün anılarını düşünerek kapının kolunu çevirdi ve kapıyı kendine doğru çekti.O tahta kapının ardındaki yüzü görmek için heyecandan ölecek gibi hissediyordu.Kapı yavaşça açılırken kafasını da dışarıya doğru çıkarıyordu.Sonunda gördüğü manzaraya inanamıyordu.Karşında 6 yıldır görmediği babası vardı.Gözleri dolmaya başlamıştı.Babası da aynı şekilde ağlamaklıydı.Sevinç ve üzüntü ile karışık bir duyguyla bir birlerine sarıldılar.Arkadan ince bir ses “ 6 yıl geçti ama hala ikinizde benim koca bebeklerimsiniz.Sizi sulu gözler !” dedi.Bu annesiydi.Neredeyse unutuyordu.Babası geleceği için en sevdikleri yemeği hazırlıyordu.ET!!! Doğduğundan beri en sevdiği yemek olan ve annesinin yani şehirdeki hatta dünyadaki en iyi pirzola yapan aşçısının elinden yapılan et.Ağlamak onu daha da acıktırmıştı.Babasının kolundan çekiştirerek masaya oturttu ve ona göre dünyanın en güzel yemeği olan eti yerken babasının Grand line hikayelerini dinliyordu.
Babası ve tayfası çok ünlü bir korsanın peşin delerdi.Kafası 35.000.000 beli değerindeydi.Peşindeki adamlardan kurtulmak için Grand line ye girmişti.Ama akıntı onların arkasındaki 3 gemiyi de onlarla beraber Grand lineye sokmuştu.Geride kalan 2 gemi kayalara çarparak parçalanmıştı.Bu olayı son anda rapor etmişlerdi ardından bağlantıları kesilmişti. Bu yüzden 2 yıl boyunca Grand linede kalmak zorunda kalmışlardı.2 yılın sonunda o korsanları yakalamış ve geri dönüş yolculuğuna başlamışlardı.Fakat bu zamanlar pek de kolay değildi.Geri dönerken onlarla beraber olan iki gemide korsanlar tarafından yok edilmişti.Grand linedan çıktıkları haberini aldığı anda büyük bir marine tayfası onları karşılamaya gitti.Tam açlıktan ölmek üzerelerken yardımın gelmesi ile hayatları kurtulmuştu.Uzun zamandır Grand lineye girip canlı çıkabilen ilk marinelerdi.Büyük bir coşku ile karşılandılar ve ödül olarak emeklilik süreleri 4 yıl kısaltıldı.Böylece geri döndükten 2 yıl sonra eve gelebileceklerdi.O bir yılı heyecanla geçiren Roger en sonunda babası ile aynı masadaydı.Bu sırada gözüne babasının hemen yanında duran sandık çarptı.Merakla “O da ne ? “ diye sordu.Babası “Birazcık daha büyüyünce alabileceğin bir hediye…” dedi gizemli bir sesle. Yemeklerini hızlıca bitiren aile geceyi sohbet ederek geçirdi.6 uzun ve endişeli yılın ardından bütün aile rahat bir uyku çekebilecekti.Tabi ki Tony sandığın içindeki hediyeye olan merakından dolayı bir türlü uyuyamıyordu. Sabah erkenden kalkan Tony babasını uyandırmaya gitti ama babası ve annesi yataklarında yoklardı.Bunu garipseyen Tony yavaşça aşağıya indi.Gördüğü manzara karşısında dili tutulmuştu.Annesi ile babası kahvaltıyı beraber hazırlıyordu.Bunu daha önce hiç görmemişti.Hemen masaya oturdu ve onları izlerken içini dolduran sevinçle bekledi. Çok güzel bir kahvaltıdan sonra saatin 8 i geçtiğini fark eden Tony ayağa fırladı ve çantasını aldı.Arkasına dönerek “Birilerinin hala çalışması lazım değil mi ?” dedi gülümseyerek.Tony bir avcının yanında çalışıyordu.Tony yaratıcılığı ile çok acayip şeyler keşfetmişlerdi. tasarlıyorlardı.Çok fazla para aldığından değil hem işi sevdiğinden hem de yeni şeylere karşı olan merakı yüzünden çalışıyordu burada Tony Öğle yemeği için patronundan izin alan Tony babasını görmeye gitti.Evde daha önce hiç olmayan neşe dolu bir hava vardı.Aynı eski günler gibi… Tony eve geldiği gibi masaya oturdu ve “ Açlıktan ölüyorum.Çabuk olabilir misin annecim ?” dedi gülümseyerek.Babası Tony yanına oturdu.Biraz ağlamaklı bir sesle “Büyüdüğüne o kadar seviniyorum ki… Artık ben göçüp gittiğimde annene bakabilecek durumdasın.İçim rahat.”.Tony gözleri dolmuştu.Konuyu değiştirmek amacı ile babasına “O sandıkta ne var? Meraktan ölmek üzereyim.” Dedi.Babası gülümseyerek “Sandığı zamanı gelince alabilmen için sakladım.Şu anda bir harita yapıyorum.Akşama doğru bitecek.Zamanı geldiğinde sandık ve içindekiler senin büyük bir marine olmana yardım edecek.” Dedi gizemli bir sesle.Daha çok meraklanan Tony içi içini yiyerek işe geri dönmek zorunda kaldı. Hava kararmaya başlamıştı.Eve gitmek için sabırsızlanan Tony patronundan izin koparmaya çalışıyordu.Patron ince bir sesle “ Sadece 1 tane kaldı dayan.Bunu da avlar avlamaz eve gidebilirsin.” Dedi.İşleri hızlıca bitiren Tony eve doğru koşmaya başladı. Eve yaklaşmıştı ama karşıdan gelen bir grup serseri gördü.Hemen yanında bulunduğu binaların arasındaki şarap fıçısının arkasına saklandı.Adamlar yaklaştığında gördüğü bu yüze inanamıyordu.Bu o korsandı.Babasının Grand lineya kadar kovaladığı ve yakalanarak idam cezasına çarptırılan korsandı.Hapisten kaçmıştı.Daha da kötüsü Rogerın evinin olduğu taraftan geliyorlardı.İçini kaplayan korku Tony hareket etmesine engel oluyordu.Babası ve annesi o evdelerdi.Onlara bir şey olmamıştır umudu ile arka taraftan eve doğru koştu. Kapıyı yavaşça itti.Gıcırdayarak açılan kapıdan içeri girdi ve “Anne , baba orda mısınız.Ses verin.Lütfen ses verin.”dedi gözlerindeki yaşlarla.Yavaşça yukarı doğru çıkarken gözünün önüne iğrenç düşünceler geliyordu.Yukarı çıktığında gördüğü manzara ise onu bitirmişti.Çok sevdiği anne ve babası ölmüştü.Bunu o korsanlar yapmıştı.Annesi yerde öylece yatıyordu.Babası ise yatağın yanındaydı.Bir ses “Tony …” dedi.Çok kısıktı ama emindi bu babasının sesiydi.Hemen yatağın yanına koştu.Babası hala yaşıyordu. Tony “Dayan seni hastaneye götürücem iyileşeceksin.”Dedi.Babası “Hayır, dur.Ölüyorum Roger.Mirasımı devral.Onu ye… Harita…Unutma hepsi kötü değil.Annen…” diyerek yatağın altını gösterdi.Ardından oğlunun kollarında can verdi Tony ağlıyordu.Ama güçlü olmalıydı.Babasının intikamını almalıydı ve onun gibi büyük bir marine olmalıydı.Gözyaşlarını sildi ve elini yatağın altındaki kağıt parçasına götürdü.Bu bir haritaydı.Köyün dışındaki babası ile çocukken gittikleri bahçeyi gösteriyordu.Evden bir hışımla çıktı ve koşarak bahçeye gitti. İşaretli yeri kazmaya başlayan Tony bir yandan ağlıyordu diğer yandan o korsanlara küfür ediyordu.Kürek sonunda bir tahtaya çarptı.Hemen dışarı çıkaran Tony önünde o sandığı görünce şaşırmıştı.Sandığı açan Tony içinde 2 hançer daha önce hiç görmediği bir meyve ve bir mektup buldu. Mektup şöyle diyordu: Sevgili Tony ; Eğer bunu okuyorsan büyük ihtimalle yanında değilim demektir.Bu sana bırakabileceğim tek miras.Hançerler bana aitti.Çok hafif ve çok hızlı hançerlerdir kullan onları…Meyve ise kimsenin bilmediği bir güce sahip.Bu korsan dünyasında kendini korumana yardımcı olacak.Ye onu… İyi bir marine ol.Ama unutma insanları oldukları şeyden dolayı yargılama.Neler yaptıkları önemlidir.Bütün korsanlar kötü değildir.İyi şanslar. Baban…
Tony elini yavaşça meyve doğru götürdü.Ağzını açarken ne yaptığından emindi.Hem de hiç olmadığı kadar.Ve sonunda hayatını değiştirecek olan o ısırığı aldı…
-- Edited by Tony Stark on Thursday 23rd of August 2012 02:26:58 PM
-- Edited by MonkeyDGarp on Thursday 23rd of August 2012 03:14:51 PM
Meyvenin adı:Saizu Saizu No Mi (Saizu:boyut)(Onaylanmadı.Rp yetersiz) Meyvenin açıklaması:Meyve kullanıcıyı kendi boyutundan daha büyük veya küçük bir boyuta girdirebiliyor. Meyve statının seviyesinin sayısı kadar boyut büyütüp küçültebilir mesela şu anda meyve statım 2 bu sayede vücudumu 2 kat büyültüp küçültebileceğim. Örnek rp:Hapishanede geçirdiği kötü anılardan sonra Tigeroned daha olgunlaşmışdır. Fakat ne parası vardır nede pulu. Sokaklarda dolaşırken bir korsan olan Çaçayı görür onunla tanışır ve yanına gider orada eğitim almaya başlar. Aradan 3 yıl geçtikten sonra Tigeroned ona hapishanede işkence çektirenlerden intikamını almak üzere o bölgeden ayrılır. Yarım yıl içerisinde ona hapishanede işkence çektirenleri tek tek bulup onlara gerekli cezaları vermiştir. Aldığı duyumlara göre eğitimini aldığı bölgenin marineler tarafından el konulduğunu oradaki korsanlardan sadece Çaça ve onu eğiten Tüccarın hayatta kaldığını öğrenir. Öğrendiği ek bilgiler ise Tüccarın marineler tarafından yakalandığı. Çaçayada yakalanmadan önce bir şeytan meyvesi verdiğidir. Bunları duyan Tigeroned unun üzerine kendisininde bir şeytan meyvesi bulması gerektiğine düşünür ve dünyanın dört bir yanından meyve arayışına çıkar. En sonunda amazonlarda istediği türden bir şeytan meyvesi bulmuştur. Onu tam yiyecekken marineler ona saldırmıştır ama Çaça onları arkadan halletmiş ve Tigeronede görünmeden oradan uzaklaşmışdır ama Tigeroned onu marinelerden koruyanın Çaça olduğunu anlamıştır ve bir günde onun Çaçanın hayatını kurtaracağına dair kendine söz verir. Rp mi takip ediyorsanızda bir bakıma Çaçanın hayatına kurtarıyorum. (Ayrıca caninal hesabı benim değildir o kuzenimin hesabıdır biz normaldede çok yakın arkadaşız buradada ayrılmayalım dedik. Yanlış anlamanızı istemem.)
-- Edited by MonkeyDGarp on Friday 24th of August 2012 12:58:50 AM
-- Edited by tigeroned on Friday 24th of August 2012 08:27:48 AM
Yeni örnek rp:Haksız yere girdiği hapishanede bundan büyük olan kişiler Tigeronede sürekli dayak atmıştır. Gardiyanlarsa buna göz yummuştur. Bir gün Tigeroned bunlardan intikamını alacağına dair kendine söz verir. Fakat intikam almak için çok güçsüzdür. Ya bir yerden eğitim alacaktır yada bir meyve yiyecektir. En kolay yolun meyve yemek olduğunu düşünür ve bir meyve arayışına çıkar. Bu arayıştayken Çaça ilede karşılaşır. Onunla birlikte Tüccarın yanına giderler. Tüccardan Çaçayla birlikte eğitim alır Tigeroned. Eğitimin sonlarına yaklaştıklarında Tigeroned Tüccardan intikam alacağını ve bunun için eğitimden ayrılması gerektiğini söylemiştir. Ama diğer bir amacıda meyve bulmakdır. Tüccarla birlikte 3 gün boyunca meyveler hakkında araştırmalar yaparlar, ama hiçbir sonuca ulaşamazlar. Tigeroned yardımları için Tüccara teşekkür eder sonrada yoluna devam eder bir gün intikam yolundayken bir kaç kişiden intikamını almıştır. Geriye kalanlar bundan hep büyük olanlar ve gardiyanardır. Büyük olanlar gardiyanlardan güçsüzdür. Büyük olanlardanda intikamını zar zor almıştır. Sırada gardiyanlar vardır ama bunları nasıl yenecektir. Bir gün dolaşırken şehir meydanında bir dövüşün olduğunu duymuştur koşa koşa dövüşün olduğu yere gider. Birde ne görsün onu hapishanede korumayan gardiyanlar burada dayak yiyordu. Gardiyanların birşeyler söylediğini duydu. "Tamam öldürme bizi vereceğiz meyveyi sana." Ne meyvemi gardiyanlarda meyvemi vardı. Tamam işte tek taşta 2 kuş vurabilirdi. Hemen meydana doğru koştu. O koşarken gardiyanları yenen adamar gardiyanlara birşeyler diyordu "Onu ilk istediğimizde verseydin. Artık hakkını kaybettin öleceksin." dedi. Tigeroned adam tam sıkacakken gardiyana elindeki silahı aldı ve gardiyanları öldürdü. Adamlar birkaç saniye durgun kaldı o sırada Tigeroned hemen meyveyi aldı ve kaçmaya başladı aklında süper bir fikri vardı. Adamlardan kaçarken bir köşeye saptı. Adamlar hala dalgındı ve öfkelenmişlerdi kafaları yerinde değildi buda Tigeroned için büyük bir avantajdı. Tigeroned hemen bir yere saklandı adamlar aval aval ortalığa bakarken Tigeroned çıkıp birdenbire hepsini öldürmüştür. Sonrada rahatça meyveyi yemiştir.
Meyvenin İsmi : Magnetism Magnetism no Mi(Onaylandı.Meyvenin kullanım şekli lawın meyvesi gibi bir oda oluşturuyor onun içinde dokandığın herşeyi itip çekebiliyorsun şuan için oluşturduğun oda 2 metre çapında bir kişi odadan çıktığın onu ittiğin hızda ilerlemeye devam eder ama yeteri kadar güçlüyse kurtulabilir...)
Meyvenin özellikleri : Meyveyi yiyen kişi doğadaki manyetizmayı kontrol edebilir. Aslında manyetizma çok geniş bir alan olsada (sadece mıknatıs olarak düşünmeyin kütleçekim, canlısal manyetizma..) bu gücü şöyle basitleştirmeyi düşünüyorum;
-Dünya (+) yüklü, insanlar (-) yüklü. (Yerçekimini bu kadar basitleştirdim :D) -Zıt kutuplar birbirini çeker, aynı kutuplar birbirini iter. -Bu meyveyi yiyen kullanıcının sağ eli yüksek derecede (-), sol eli yüksek derecede (+) yüklüdür. Kollarındaki yükü hızlıca nötrleyebilir yada arttırabilir ancak yük işaretini değiştiremez. -Meyvenin verdiği güç sayesinde Vegas doğada var olan manyetizmayı odaklanarak arttırabilir. Mesela normal bir insanı (-) yüklü olarak almıştık ancak sol elin (+) kutbuyla etkileşemeyecek, birbiriniçekemeyecek kadar az yüklüdür. -Odaklanarak karşıdaki insanın(vb.) kutuplaşma derecesini arttırabilir. Zaten yüklü olduğu (-) yükü arttırır. -Çekmek veya İtmek istediğine göre elindeki yük oranını ayarlar. -Odaklanma süresi ne kadar artarsa o kadar çok yük ile yükler. Ne kadar yük okadar güçlü çekiş-itiş gücü.. -Dokunarak kutuplaştırma çok daha hızlı ve çok daha fazla yük ile yükleme olanağı sağlar. -Dokunarak zıt kutuplada yükleyebilir ama daha çok zaman alır.
Not: Bu meyve biraz imba gibi gözüksede 1-2 açığı var. Onu bulmakta rakibime kalıyor tabii.:D
Örnek rp: (Geçmiş)
Heryer bembeyaz, adeta cennette gibiydik, sanki bir bulutun üstünde piknik yapmaya gidiyorduk. Ben, annem ve daha yeni tanışmış olduğum babam. Herkes birbirine sıcak ve içten bir gülüşle, sevecen ve mutlu gözlerle bakıyordu. Onlara: "Bundan sonra hep birlikte, her zaman çok mutlu olucaz dimi?" diye soruyordum. Sonra heryer aniden kararıyordu. Önce gözümü kırptığımı düşünüyordum ancak bir göz kırpma anına göre çok uzun sürmüştü. Sonra aniden parlayan kıpkırmızı birşey dikkatimi çekiyor ve yüzüme doğru geliyor. Yüzüme çarpan bu sıvı yüzünden gözümü kapatıyorum ve açtığımda ise annemin kanlar içinde yüzünü ve o deminki gülüşünün aniden göz damlalarıyla birlikte mutsuzluğa dönüştüğünü görüyorum. Donakalıyorum. Hiçbir şey yapamıyorum. Hiçbir şey.. Annemi tutmaya çalışan babamında göğsünden bir kılıçla birlikte aynı kırmızı parlak sıvı fışkırmasını izliyorum. Sonrada öksürerek yerdeki birikintiyi bulandırıyordu. Heryer kan içindeydi ve ben hiçbirşey yapamıyordum. Bu olanları görmemek için gözümü bile kapatamıyordum. Sonra yerdeki kan artıyor ve bir sel haline geliyordu. Sel üzerime gelirken sessizliğimi bozabilmeyi başarıyor ve insanın içini tırmalayan bir çığlık atıyordum...
"Hııııh hooooh hıııh hoooh.." Çığlık atarak uyanmış ardından nefes nefese doğrulmuştum. Nefes alış verişimin iyiye gittiğini hissettiğimde ise kendimi bırakıp yan bir şekilde kafamı koyup bacaklarımı hafifçe kendime çekerek anne karnındaki pozisyona benzer bir pozisyon alıyordum. Üzerimde örtü olsada üşüyordum. Kalbim üşüyordu. Anne karnındaki sıcaklığı hissedebilmek için alıyordum bu pozisyonu. Ama işe yaramıyordu. Sanırım hayatım boyunca bu soğukluğu hissedicektim. Boş boş duvara bakarak yatıyordum. Hiçbir şey düşünmeden. Sadece bakıyordum. Çünkü birşeyler düşünmek istemiyordum. Düşünürsem ağlardım. Artık ağlamak istemiyordum. Ağlamaktan yorulmuştum. Hıçkırmaktan boğazım acıyordu. Öfkemi çıkartacağım hiçbirşey yoktu ortada. Korsanlar ölmüştü. Marinelerin çoğu ölmüştü. İntikam almak isteyeceğim biriside yoktu. Babamı daha yeni bulmuştum, daha onun hakkında öğrenmek istediğim çok şey vardı. Annem ise hayatımın ilk gününden beri yanımdaydı. Artık ikiside yoktu. Gidebileceğim hiçbir yer yoktu. Güvenebileceğim hiçkimse yoktu. Sırtımı dayayabileceğim hiçbir duvar yoktu. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu...
Geçmişi yada geleceği düşünmek istemiyordum. Sadece üzüntümün yerini artık öfkem almalıydı. Bu durumdan başka çıkar yol yoktu. Denizcilerden nefret ediyordum. Korsanlardan nefret ediyordum. İkisini elinde bulunduran dünya hükümetinden de nefret ediyorum. Halk, sadece korsanlardan korksada denizciler ve dünya devletinin onlara yaptıklarıda bir o kadar acımasızca. Ama halk bunu göremeyecek kadar aptal. Korsanlar, Dünya Devleti gibi insanlardan faydalanamayacak kadar çok gösterişçi olduğu için aptal. Denizciler Dünya devletinin, korsanlar peşinde koşan, itleri olduğu için aptal. Dünya devleti insan canına, insan tarihine önem göstermediği için aptal. Ben bu olanları bile bile izleyecek kadar aptal olmayacağım. Birisinin bu düzeni değiştirmesi gerek. Dünyaya bir eşitlik gerek. insanlar bir grubun taraftarı olduğu sürece eşitlik söz konusu olamaz. Çünkü her dönem bu gruplardan bir başkası başa geçecek ve bir diğeri devirmek için çalışacak. Herkes insanları yönetmek isterken kimse özgür olamaz. Bir grup farklı düşünen insan, dünyayı yönetemez. Bu dünyaya barış isteyen birisi lazım, eşitlik isteyen birisi lazım. İnsanları ve onların hayatlarını önemseyen, onları yönetmek istemeden, onların yöneticisi pozisyonunda birisi lazım. Bu dünyaya benim gibi birisi lazım. Ama daha güçlü birisi..
Yeni hayat felsefemin temellerini atmış, yatağımdan kalkmıştım. Sonra odada bir sandık gördüm. Üzerinde bir not vardı. "Babanın korsan gemisinde buldum, umarım değerli birşeydir. Senin olması sanırım biraz neşeni yerine getirir. Sevgilerle amca.". Amca benimle dalga geçiyor olmalıydı. Tamam bana bakacak kadar iyi bir insandı sağolsun, ancak korsan gemisinde bulduğu bir hazineyi bana vericek kadar iyi niyetli olduğunuda zannetmiyorum. Sandığı açtığımda içinde ilginç bir meyve vardı. Üzerinde halı deseni tarzında bir desen vardı. Üzerindede "Zaaaa" yazılı bir not vardı. Amcanın bana altın bırakmayacağını tahmin ediyordum. Belkide içindeki altınları alıp benimle dalga geçmek için içine bir meyve koydu. Bilemezdim ama bu ilginç şekilli meyvenin tadını merak ediyorum bu yüzden sanırım yiyeceğim."Haaaarşçfhh"(meyve ısırma efekti)
-- Edited by MonkeyDGarp on Wednesday 5th of September 2012 10:21:44 PM
insanlara etki etmezse meyvenin bir anlamı ve bilimsel açıdan bir mantığı kalmıyorki. tamam narutodaki pein gibi insanları rahat rahat itme-çekme fikri fazla ama şimdi olmasa bile meyve statı arttığında dokunarak insanlara kısa süreliğine manyetizma yükleyebiliyor olmam lazım. öbür türlü shikinin fuwe fuwe meyvesinden farkı kalmıyor. açıkçası ben bir meyve tanıtımına "dokunduğu şeyi uçurur ve istediği gibi hareket ettirir" yazmak istemediğim için fuwe fuwe meyvesine başvurmadım, iki elimin farklı yükle çalışması gibi ve işlenişi manyetizmaya dayandırmak gibi çok büyük iki dezavantaj ekledim. Sadece mantığa dayansın diye. Odaklanmak yok sadece dokunarak yapabilirsin derseniz anlarım. Ama insanlara yapamamak bana kalırsa mantıksız olur. Sonuçta bizlerde kütleye sahip bireyleriz ve manyetizma(kütle çekim) bizim üzerimize de etkiyor. Eğer insanlara uygulayamayacaksam karakterimi yeniden yaratmak istiyorum.
Örnek rpme tekrar baktımda baya iyi vermişim duyguyu :D biraz daha uzatıp aksiyon eklesem logia bile alırmış:D
-- Edited by Baron von Vegas on Monday 3rd of September 2012 11:47:24 PM